• 30 Kasım 2020 01:08
  • 0
  • 4 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Bir Ülke, Bir Ürün, Bir Gelecek...

Bu yazıyı dinleyin
Mehmet Han Ergüven 30 Kasım 2020 Bir Ülke, Bir Ürün, Bir Gelecek...

Endüstri döneminde fabrikalar için küçük robotlar gibi çalışan insanlara ihtiyaç vardı. Bunları eğiten sisteminin iki şeyi öğretmesi gerekiyordu: Dakik olmak ve emirlere itaat etmek. Endüstri dönemi artık sona yaklaşsa da bu sistem ülkeden ülkeye ve farklı boyutlarda devam ediyor.

Endüstri döneminin temel göstergesi “kitle” merkezli olmasıydı. Anonim işçiler, anonim ürünleri, anonim müşteriler için üretiyorlardı. Müşteri kitlesini iyi anlamak için de pazar araştırmaları icat edildi. Müşteriler, tek tip olarak kabul edildi. 

Bunun en güzel örneğini Henry Ford sunuyordu: Fabrikasında seri üretilen ilk otomobil olan Model T sadece siyah renkteydi. Müşterilerin farklı model ve renkte otomobil isteği konusunda şikâyetleri iletildiğinde Henry Ford’un verdiği cevap, endüstri döneminin anlayışını çok net bir şekilde açıklıyordu: “Müşteri farklı renkler isteyebilir, ancak siyah olmak kaydıyla.” Oysa fayton vb. taşıt araçları otomobil üretiminden önce farklı modellerde, renklerde ya da ölçülerde olabiliyordu. Yani kişinin bütçesine ve isteklerine göre tasarlanabiliyordu.

Bu bakış açısı endüstri dönemini net bir biçimde yansıtıyordu. Müşteri o kadar önemli değildi. Toffler’a göre, endüstri döneminde kamu eğitim sisteminin hayata geçirilmesi, kesinlikle bir tesadüf değildi. Yukarıda da belirtildiği gibi, “fabrikalar için dakik olan ve emirlere itaat eden küçük robotlara ihtiyaç vardı. Bu da eğitim sisteminin temel göreviydi.” 

Toffler’a göre, kırsalda çiftçi olan, tarlada çalışan ve inek sağan köylü halk, şehre gelerek fabrikada bantta çalışmaya başladı. Ondan istenen sadece emirlere uyması ve düğmelere basmasıydı. Bu düşünce yapısı günümüzde bazı fabrikalarda aynı şekilde devam ediyor. 

Endüstri döneminin bir ürünü olan “çalışma hakkı” insanlık tarihinde çalışana tam olarak hiçbir zaman verilmedi ve bundan sonra da mümkün görünmüyor. Çünkü üniversitelerdeki bölümler, birçok mezunu iş sahibi yapmaya yetmiyor. Özellikle de turizmle ilgili bölümlerden mezun olanları. Müfredatlar ve verilen eğitimler sektörün ihtiyaçlarını yeterince karşılamıyor. En önemli eksiklik de mezunların bir yabancı dile tam anlamıyla hakim olmamalarıdır. Bunun sonucunda da turizm sektöründe yabancı çalışan sayısının artışı kaçınılmaz oluyor. 

Mezunlar eğitim sektörünün bir ürünü olarak kabul edilirse ve bunlar öğrenim gördükleri alanlarda istihdam edilemiyorsa, bu ürünler başarılı üretilmemiştir, diyebilir miyiz acaba? Bu durumu, bir endüstri tesisinde üretilen buzdolaplarının, soğutma dışında başka bir amaç için kullanılmasına benzetebiliriz. Yeni fakülteler, yeni bölümler açmak turizm sektörünün sürdürülebilir olmasını sağlamamaktadır. Almanya gibi gelişmiş ülkelere bakıldığında bir akademisyenin bir destinasyon üzerine uzmanlaşabilmesi için o destinasyonda ve o kültürün içinde bizzat yaşadığını görürsünüz. Sizce bu durum ülkemizde nasıl? Turizm alanında eğitim veren akademisyenlerin hala uzman oldukları bir ülke, uzman oldukları bir şehir, uzman oldukları bir veya daha fazla turistik ürün çeşidi var mı? Yoksa bu verimsiz döngü devam edeceğe benziyor. 

Ülkemize gelen Rus turistler milyonlara ulaştı, Rus pazarının nabzını tutan ve Rusça bilen kaç turizm akademisyeni var? Ben tanımıyorum. Arap pazarından çok sayıda turist geliyor, Arap pazarını çalışan ve Arapça bilen bir turizm akademisyeni var mı? Ben tanımıyorum. Çin pazarı konuşuluyor onlarca yıldır, Çince bilen ve Çin pazarını takip eden bir turizm akademisyeni var mı? Ben tanımıyorum. Fransa, İspanya, İtalya, Hırvatistan, Yunanistan gibi ülkeler, önemli rakiplerimiz diyoruz, bu ülkeler üzerinde uzman turizm akademisyeni var mı? Ben henüz tanımıyorum. 

Turistlerin artarak tekrar seyyah olmaya başladığı bu dönemde hem turizm sektörü hem de turizm öğreniminin yeniden şekillenmesinin zamanı geldi de geçiyor bile…

Her araştırma görevlisinin, her doktor öğretim üyesinin, her doçent ve her profesörün uzman olduğu bir ülkesi, bir ürünü olsun ki, turizm sektörünün de bir geleceği olabilsin. Çünkü aynı bilgi ve beceriye sahip binlerce öğrenciyi mezun edince, bunları istihdam edecek turizm fabrikaları bulamayacağız…

Bu kez biraz sesli düşündüm…