• 24 Şubat 2022 15:03
  • 0
  • 5 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

İki zıt kavram: Savaş ve turizm

Bu yazıyı dinleyin
Kayhan Taner Özen 24 Şubat 2022 İki zıt kavram: Savaş ve turizm

2022 tatil turizmi sezonuna iki ay kala Türk turizm pazarlarının en büyüğü olan ülkeler savaşın eşiğine geldi. NATO üyesi olan Türkiye’nin de içinde olduğu bir savaş gündemde. Türkiye’nin en çok turist aldığı ülke olan Rusya, çatışmanın ana aktörü ve hedefinde yine çok turist alınan Ukrayna var. Ukrayna’yı destekleyen ve Rusya’ya tavır koyan NATO ise Almanya’sıyla İngiltere ve Hollanda’sıyla Türkiye’nin en büyük turizm pazarlarıdır.

Halen küresel virüs salgınının olumsuz etkisi altında olan ve 2022 yılından biraz olsun umutlanan Dünya uluslar arası turizmi, şimdi de varlığına en büyük tehdit olan savaşın etkisi altına girmek üzere.

Türkiye’de her gün yaklaşık yüz bin yeni virüs vakası tespit edilip yaklaşık 300 yurttaş salgından hayatını kaybederken, 2022 tatil turizminden sektör ve ekonomi yönetimi umutlu idi. Özellikle Rus ve Ukraynalı aileler Antalya ve Dalaman destinasyonlarında tatil yapmaktan çekinmiyorlardı. Almanya’da değişen hükümetle beraber iyileşmesi beklenen uluslar arası ilişkilerle salgına rağmen Alman turistlerin Türkiye talebinin artması da bekleniyordu. Şimdi bütün bir sezon ve devamı için yeniden planlar yapılmak zorunda.

Türk ekonomisi yaşadığı kriz ortamında tek döviz kaynağı olarak turizme bel bağlamışken, ülkenin hemen kuzeyinde başlayıp nerede biteceği belli olmayan savaş en büyük ekonomik yıkımlardan birini, savaşın doğrudan tarafı olmasa bile, Türkiye’de yapacaktır. 2014 yılında yaşanan uçak krizi Rusya pazarından gelen turist sayısını 4,250.000 turistten 250 binlere indirmiş ve sektöre ciddi hasar vermişti. O zaman Almanya pazarı açığı kapatmış ve Rus boykotunun etkisini bir ölçüde hafifletmişti. Bugün ise Alman pazarı turizm sektörünün beklentilerini karşılayacak potansiyeli göstermemektedir.     

Türk ekonomisinin kronik hastalığı olan cari açığı finanse etmek için ihtiyaç duyulan döviz girişini sağlamak üzere ortaya konulan “kurları artır, işçiliği ucuzlat, ihracatı artır, öte yandan halkın gelirini azaltarak ithalatı düşür ve cari fazla ile dövizi bollaştır, ucuzlat” fikri üç ay içinde çöktü. Ocak 2022 ayında tarihi artış sağlayan ihracata rağmen ortaya çıkan devasa cari açık öngörülen sistemin yürümeyeceğini gösterdi ve ekonomi yönetiminin döviz kaynağı olarak turizme odaklanmasına yol açtı. Öyle ki artacağı beklenen turizm gelirleri umuduyla kurlar geriledi, finansal piyasalar moral buldu. 

Türk turizminde 2022 sezonu için beklenen gelir artışı 10-15 milyar $ arasında öngörülüyordu. Aslında bu rakam neredeyse Ocak ayında verilen 10.4 milyar $ cari açığı karşılamaktadır. Yılın geri kalanı için ise cari açığın ne olacağı aslında bir önceki yıl olan 2021 yılının 225,3 Milyar $ ihracat ve 271,4 Milyar $ ithalat rakamlarından anlaşılabilir. 46 Milyar $ tutarındaki ithalat ihracat farkı 2022 yılında artan enerji ve gıda fiyatları ile daha da artacaktır. 2022 normal bir turizm yılı olsaydı bile bu açık kapatılamaz, ancak artan turizm gelirleriyle düzelen bilanço sonucu mali piyasalardan daha ucuz ve bol kredi bulunup açık kapatılabilirdi.

Şimdi savaş tehdidi ile artan enerji ve gıda fiyatları ile Türk ekonomisi daha fazla açık verecek, artmak bir yana düşecek turizm gelirleriyle sıkışma daha da artacaktır. Zaten yatırım yapılamaz seviyede olan Türkiye’nin derecelendirme notları dibe vuracaktır. %7’leri bulan borç alma faizi daha da artacağı gibi, belki de Türkiye’ye borç verecek finansör bile zor bulunacaktır.

Kısaca özetlediğimiz olumsuz tabloda yapılacak olan nedir sorusuna verilecek cevap ise iyi yönetilen bir dış politika ve ekonomide atılacak adımlardır.

Türkiye’nin çıkarlarını ve turizm başta olmak üzere gelirlerini korumayı gözeten bir dış politika şarttır. Savaşa dahil olmaktan kaçınılmalıdır. Mevcut ortamda NATO müttefiki olması Türkiye’nin şansıdır. İttifak ile Türkiye’nin çıkarlarını örtüştürmek dış politikanın önceliği olmalıdır. ABD’nin Avrupa’yı (özellikle Almanya’yı) Rusya üzerine salma ve bir savaş çıkarma hedefi bertaraf edilmelidir. Elbette burada iktidara yeni gelen Alman SPD’nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) tavrı çok önemlidir. Bu parti son otuz yıldır uluslar arası politikada tutarlı, kararlı bir duruş sergileyememiştir. Sn. Merkel’in Kırım’ın işgalinde Almanya’nın Rusya’ya karşı kışkırtılmasındaki savaştan kaçınma becerisini SPD yönetimindeki Alman dış politikasının da göstermesi gerekir. Bu konuda seçimi düşünen Fransa lideri Macron’a ve ABD’nin dış politika uydusu olan İngiltere’ye güvenilemez.

Yeni uluslar arası ortam Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini düzeltmek için bir fırsattır. Elbette Rusya ile olan ilişkileri koruyup, müttefiklere Türkiye’nin hassas pozisyonunu anlatarak.

Ekonomiye gelince; kısa vadede yapısal değişiklikler, iyileştirmeler yönetimden beklenemez. İstanbul’da yaşayan 18 milyon tüketicinin ihtiyaçları, diğer illerdeki kentleşme ile betonların arasına doldurulan kitlelerin ihtiyaçları birkaç ayda yerel imkanlarla karşılanamaz. İthalat ihracatın önünde gitmeye devam edecektir. İhracat ithalatı geçmiş ise Türk ekonomisinde üstesinden gelinemez bir durgunluk var demektir. Derin bir durgunluğu yönetmek çok zordur. İflaslar, işsizlik, umutsuzluk toplumu sarsar. Sağlıklı, rekabetçi bir ekonomik yapılanmaya gitmek on yıllar alır. Hükümetin gözünde ise bir yıl sonra yapılacak seçimler vardır. Kısa vadeli acil çözüm şarttır.

Ekonomi için kısa vadede yapılması gereken, döviz açığını giderecek yeni, ucuz kaynaklara ulaşmaktır. Batılı müttefiklerimiz ile ilişkiler çözüm üretecektir. IMF kaynakları acilen değerlendirilmelidir. Elbette IMF kaynaklarını şartlı kullandıracaktır. Bu şartlar ekonominin yapısal sorunlarının giderilmesini öngörür. IMF kaynaklarının kullanılmasının ülkenin yararına olduğu topluma anlatılmalıdır. Derecelendirme kuruluşları Türkiye’nin notunu yanlış hesaplamaktadırlar. Notların olması gerekenden düşük olduğunu bu kuruluşlar da bilmektedir. Standart & Poors, Fitch ve Moody’s müzakere masasına çekilip (tabi dışarıdan bir tazyik şattır) Türkiye’nin derecelendirme notları olması gereken yere getirilip, ucuza finansa ulaşmanın yolu açılmalıdır. 

Seçim ortamında hükümetin alması zor kararlar olacaktır fakat sonuç ekonomiyi ve yönetimi rahatlatacaktır.