İkinci Yüzyıl İktisat Kongresinde turizm
İzmir Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği, 2.Yüzyıl İktisat Kongresi sona erdi. Kamuoyunda gördüğü ilgi bir yana, ekonomide karar vericiler üzerindeki etkileri yakında ortaya çıkacaktır.
Aradan yüzyıl geçmesine karşın, ilk kongrenin düzenlenme nedenleri ve gerçekleşme koşullarına ilişkin farklı görüşleri, son oturumlardan birinde söz alan HDP Eski MV. Sırrı Süreyya Önder, ilk kez dile getirdi. Kongrenin içeriğine ilişkin tartışmaların, adaylık ve seçimlere odaklandığımız bu ortamda ne denli çekeceğini hep birlikte göreceğiz.
Kongre; önümüzdeki yüzyıla ilişkin Türkiye’nin yeni bir paradigmaya ihtiyacının en üste çıktığı, günümüz koşullarında, çıkış yollarını gösteren geniş kapsamlı bir “vizyon” ortaya koyabilirdi. Bu anlamda yüzyıl öncesini kutsayan bakış açısının dışına çıkılamadı. En azından turizm açısından, İzmir’de yapıldığı gerçeğinden uzak ve çok gerilerde kalan önermelerin yetersizliği göze çarptı.
Turizme ön rapor diyebileceğimiz ilk çalışmada yer verilmiş. (S-16 ve S-21) KIRSAL TURİZM başlığı altındaki bölümde; 1.Kırsal turizm, tarımsal üretimin yan sektörlerinden biri kabul edilecektir. Gastronomi ve kırsal turizm Türkiye’nin ana turizm bileşenlerinden biri olarak geliştirilecektir. 2. Kırsal alanlardaki turizm faaliyetlerinin insan altyapısını oluşturmak üzere Kırsal Turizm Enstitüleri kurulacaktır. Kırsal turizmde örgütlenme çalışmaları teşvik edilecektir. 3. Kırsal turizmin tarım alanlarına zarar vermeden gelişebilmesi için Kırsal Estetiğin Korunması ve Kırsal Turizmin Geliştirilmesi Kanunu ile bir yıl içinde gerekli düzenlemeler sağlanacaktır.(S-16) İfadeleri yer alıyor.
Son yıllarda Almanya’da giderek azalan kırsaldaki nüfus yoğunluğunu arttırmak amacıyla desteklenen, kırsal turizm olgusundan etkilenildiği seziliyor. Ana bileşen işlevleri yüklemekten, Enstitüler kurulmasından söz edilen “kırsal turizm” konusunun, bir yıl içinde çıkarılacağı belirtilen bir kanun ile hayata geçirileceği iddiası, hayalciliğin ötesine geçer mi? Hep birlikte göreceğiz.
Turizm yatırımları konusuna da benzer yaklaşımla yer verildiği görülüyor. -S-21-: “Turizm yatırımları mukayeseli üstünlük ilkesi üzerinde inşa edilecek, rekabetin düşük ve aynı zamanda turizm çeşitliliğine katkı sunacak kültür, spor, tarih, sağlık ve doğa turizmi yatırımlarına öncelik verilecektir. (M -7) Dış turizmi büyütmek için bölgesel önemi haiz uluslararası havalimanları belirlenecek ve bu limanlara doğrudan seferler teşvikli yatırım kapsamına alınacaktır. (M-8)Türkiye turizm pazarlamasında bölgesel segmentasyona gidilecek, ülkenin farklı bölgeleri için alt iletişim stratejileri uygulanacaktır. Dış ve iç pazara yönelik yurt dışındaki paydaşlarla turizm sinerjisi oluşturulacaktır. (M-9)”
Dünya’daki gelişmelerin çok uzağında kalan, “mukayeseli üstünlük” kavramı temel referans alınmış. Kongre’nin 100 Yıl önceki oturumlarda serbest rekabete dayalı ekonomik modeli seçtiğinin, fark edilmediği anlaşılıyor. Teşviklere dayalı bu bildik sistemde, belirleyiciliği hangi kesimin üstleneceği açıkça gösterilmemiş.
Metin sektörün günümüzde yurdumuz ve Dünya’da hangi aşamaları geride bıraktığını dikkate almayan bir strateji denemesini andırıyor. Turizmin öneminin kavranamadığını gösteriyor.
Oysa Türkiye’de turizm Dünya sıralamasında çok üstlerde konumlanmıştır. Örneğin yurda gelen yabancı ziyaretçi bakımından -pandemi öncesinde- 6. döviz geliri açısından, 12-13.Sıralarda yer alırken, ülke ekonomik büyüklük açısından G-20 sıralamasında 22.Sırada tutunmaya çalışmaktadır.
İletişimin bu denli geliştiği, bireysel turizm hareketinin oransal olarak giderek yükseldiği günümüz koşullarında, soyut kavramlardan güç alarak iyi sonuç beklemek doğru değildir.
Merkezinde İzmir gibi tarih ve kültür turizmi alanlarında alt yapısı çok güçlü, önemli bir kentin yer aldığı coğrafyada, önümüzdeki yüzyılı yönlendirecek düşünceler üretilebilirdi.