• 20 Ekim 2021 18:07
  • 0
  • 3 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Turizm Sektörünün Mali Durumu 1

Bu yazıyı dinleyin
Bahattin Yücel 20 Ekim 2021 Turizm Sektörünün Mali Durumu 1

 

Geçen hafta CHP ve İYİ Partili iki değerli milletvekilleri Çetin Osman Budak -Antalya- ve Durmuş Yılmaz-Ankara-, tecrübeli gazeteci Erdal Sağlam’ın katıldıkları, “turizm sektöründeki finansman darboğazına” ilişkin bir online toplantı düzenledik.

Dünya Gazetesinin YouTube kanalında Cuma günü (22 Ekim 14:00-15:30) arasında yayınlanacak söyleşinin en ilgi çeken başlığı, TCMB eski başkanı Durmuş Yılmaz’ın 2001 krizinde başvurulan finansman yöntemini açıklamasıydı.

AKP’nin tek başına iktidara gelmesine yol açan 2001 krizinin ardından, Türkiye uluslararası piyasalara tahvil ihraç etmiş ve sağlanan kaynakla, o dönemde bankaların ve bazı şirketlerin güç duruma düşmeleriyle ortaya çıkan finansman darboğazını aşmayı başarmıştı.

Turizm Sektörü bu dönemde 2001 krizinden daha ağır sorunlar yaşıyor. Ve şu ana kadar palyatif önlemler dışında kayda değer bir destek alamadı. Oysa istendiğinde zor durumdaki sektör için benzer yöntemlerle kaynak pek ala sağlanabilir. Gözlerden kaçırılıyor ama banka kredilerini geri ödemekte zorlanan işletmelerin borçları, özkaynaklarının 5 katına yaklaşıyor.

Bu durum sürdürülebilir olamaz.

Günümüz koşullarında yerine konması hayli zor olan bu yatırımların, yok bahasına elden çıkmasını engellemenin en kestirme yolunun, “pandemi” tahvili ihracı yoluyla işletmeleri taze kaynağa kavuşturmak olacağına hiç kuşku yok.

Yurtdışı piyasalardaki nakit bolluğu ve eksi borçlanma faizlerine karşın, Türkiye’nin özel durumu yüzünden ancak çok yüksek faizle kaynak bulması çözümü zorlaştırıyor. Kısa sürede turizm sektöründeki sıkışıklığın, yurtdışından finansman sağlanarak aşılamayacağı anlaşılıyor.

Kaynak için başvuracak işletmeler belirlenecek kriterlere göre değerlendirilerek, varlıklarının bir bölümünü tahvili ihraç amacıyla kurulacak fona aktarabilirler. Bu süreçte yönetim sorumluluğu fon ile paylaşılabilir.

Kuşkusuz kaynak bulunması teknik bir konu, iktidarın bu konuya yaklaşımının belirleyici olacağına kuşku yok.

Ancak son 10 yılda faiz ve vergi öncesi karları, kullandıkları kredilerin faizinin % 40 altında gerçekleşen sektörün, pandemiden çok önce yapısal bir krizi yaşadığı gerçeği de gözlerden uzak tutulmamalı.

Doğrusu ortada yapısal bir sorun var..

Türkiye’de konaklama yatırımlarının yaklaşık % 70 lik bölümü kıyı bandında ve büyük ölçüde yılın ancak yarısında açık tutulabilen tesislerden oluşuyor. Yılın geri kalan yarısı hizmet verme şansı bulunmayan bu tür tesislerin, yıllık doluluk oranları kriz yaşanmayan yıllarda da ortalama %40-45 oranında gerçekleşiyor.

Özkaynak yetersizliği ve kriz etkileri, işletmeleri fiyat sürerek sıkışıklıklarını aşmaya zorlamakta ancak bu yaklaşımlar ise bırakalım karlılığı, kredi faizlerini bile karşılamaya yetmiyor.

Bu gelişmeler işletmeleri verimliliği arttırmak amacıyla, konuklarını tesis dışına çıkarmamayı hedefleyen “her şey dahil” uygulamasına yönlendiriyor.

Bir başka sorun daha.

Standart denetimi ve belirlenmesi konularında yeterli çalışma yapılmadığı için, sınıflandırma genel başlıklar altında yapılmakta, tesisler açısından kategori içindeki farklılıklar -en azından tüketici açısından-anlaşılamamaktadır.

Aynı kategorideki- örneğin 5 yıldızlı- iki otel arasında, nitelik yönünden net ayırım belirlenmediği için tüketicinin fark etmesi neredeyse imkânsız hizmet kalitesi farkı ortaya çıkmaktadır. 

Sonuçta nitelikli hizmet sunan işletmeler ile diğerleri arasında, pazarlama sürecinde haksız rekabet doğmaktadır. 

Son yıllarda internet üzerinden erişilebilen değerlendirme siteleri yardımıyla, müşteri şikayetleri incelenerek değerlendirme yapılsa bile örneğin son dakika satışlarında; aynı kategorideki iki tesis arasında daha uygun fiyat teklif edenin tercih edilmesi haksız rekabeti körüklemektedir.

(devam edecek)