• 05 Şubat 2024 14:11
  • 0
  • 3 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

TÜRSAB ve bir söyleşi üzerine

Bu yazıyı dinleyin
Bahattin Yücel 05 Şubat 2024 TÜRSAB ve bir söyleşi üzerine

Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy’un 01.02.23 günü HT Bloomberg kanalındaki söyleşisi, sektörün en eski ve özel yasayla kurulmuş “Kamu Kurumu Niteliğindeki” meslek örgütünün, işlevlerinin yeterince değerlendirilmediğini gösteriyor. 

Bazı başlıklar; TÜRSAB Yasası için önerilen değişikliklerin, günümüzün gerektirdiği teknik düzenlemelerden değil, başka nedenlerden kaynaklandığı izlenimi uyandırıyor. Bilmediğimiz bir hesaplaşmanın, TÜRSAB üzerinden sürdürülmesi son derece sakıncalı.

Kültür ve Turizm Bakanı; "seyahat acentası düzenlemesiyle ihtisas alanlarına göre yeni birlikler oluşmasına izin verilmesini istiyoruz. Tekilci bir yönetimden çoğulcu bir yönetime geçelim diyoruz, Avrupa'da, dünyada olduğu gibi. Zaten bu tekilci seyahat acentası sistemini bir tek ülkemizde gördüm. Yine bu tekilcilik ne getirmiş, inceledim. Mesela TÜRSAB farklı belgeler adı altında birçok kaynak toplamaya başlamış. Birçok belgeler türetmiş ve bu belgelerle ilgili üyelerinden bedeller alıyor. Yani milyar bazında gelen kaynaklar topluyor.” İfadeleriyle, Birliğin sürekli denetlendiğini unutmuş gibi davranıyor.

TÜRSAB Bakan oluruyla hemen her gün müfettişlerce gözetim altında tutuluyor. Birliğin mesleki gereklilik ve çıkarlarını korumaya dönük  çalışmalarını finanse etmek amacıyla, yasaya uygun kaynak üretmesini eleştirmesi ise objektiflik sınırlarını aşan bir yaklaşım olduğunu söylemeye gerek bile yok. 

Oysa Sayın Bakan denetim konusundaki eleştirilerine, tamamen kendi kontrolündeki TGA’dan başlamalıydı. Ayasofya ve Efes Müzelerindeki yeni uygulamaları bütün açıklığıyla kamuoyu ile paylaşmadan, soyut bir takım suçlamalarla, üyesi olduğu ve seçim yarışına katıldığı TÜRSAB’ı seçmesi ise kelimenin tam anlamıyla talihsizliktir. “Birçok belge üretilmiş. Bu çağda fiziki belge mi kaldı? Dijital ortamın bu kadar geliştiği yerde hangi fiziki belgeden bahsediyoruz? Bu fiziki belgeleri kontrol edeceğim diye kendine bağlı bir sistem yaratıyor” sözleriyle; TÜRSAB’ın üyeleri ile kurduğu ilişki dokusunu eleştiriyor. Devam ediyor; “geçmişte alt şirketler, iştirakler kurmuş. Sonra bu topladığı kaynakları alt şirketlere aktarmış ve gördük ki, bu şirketlerin tamamı iflas etmiş durumda. Hepsinin finansal sorunları var veya bir vakıf kurmuş

Geçmiş yönetimlerin kurdukları şirketler ve vakıflar konuları, en azından birkaç cümle ile geçiştirilecek kadar basit sorunlar değiller. Ancak iflas ettikleri öne sürülen şirketler ile vakıf arasındaki ilişkileri değerlendirirken bir gerçeğin altını çizmek gerekiyor. 

Sayın Bakanın suçladığı işlemler, şu anda yargılanan bir eski başkan dönemindeki kötü yönetimin kaçınılmaz sonucuydu. Üstelik kendisi de o dönemin yönetimine karşı çıkmış ve TÜRSAB Genel Kurulunda yönetim kurulu üyeliğine aday da olmuştu. Zamanla her şey değişiyor söylemini doğrularcasına, eleştirdiği tasarrufta bulunan bir numaralı sorumlu kişiyi, TÜRSAB ile ilişkili düzenlediği bütün toplantılara davet ediyor.

Bakan Ersoy TÜRSAB’ın yasayla belirlenen kriterlere uygun olarak kullandığı, üyeliğe kabul yetkisini de eleştirmiş. “Elinde yetki olduğu için kimin üye olacağına da kendisi karar veriyor. Son kaşeyi biz vuruyoruz ama onun elemesinden geçmeden biz vuramıyoruz. Üyelerine demiş ki, 'Eğer buraya üye olmak istiyorsan, vakfa şu kadar bağışta bulunacaksın'. Buna mecbur tutmuş, sözlü olarak. Bununla ilgili birçok şikayet, açılmış dava, denetimler var. Hepsi devam ediyor.”Sözleriyle hazırlattığı yasa değişikliği önerisini savunuyor.

Vakıflara giriş ya da bağışlar, gönüllü istekle gerçekleştirilir. Yönetimin belgelendirme konusunda bu tür baskıları varsa, kuşkusuz yargı yolu her zaman açıktır. Ancak bunun Birlik Yasasını kökten değiştirmekle ilgisini anlamak çok güç.