• 07 Ekim 2025
  • 1
  • 14 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

İKSV Kurumsal İletişim Direktörü Didem Ermiş Sezer: Festivaller İstanbul'un Çekim Gücünü Katlıyor

Bu haberi dinleyin
07 Ekim 2025 İKSV Kurumsal İletişim Direktörü Didem Ermiş Sezer: Festivaller İstanbul'un Çekim Gücünü Katlıyor

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı – İKSV, İstanbul’un yarım asrı aşmış en önemli kültür ve sanat kurumu. Yaptığı kültürel etkinliklerin her biri on yıllardır devam ediyor. En sıkıntılı dönemlerde bile kapılarını kapatmamış olan bu etkinliklerin İstanbul’un, dünyanın sayılı kültür sanat şehirlerinden biri olmasında birinci derecede katkısı olduğu söylenebilir. Bugünlerde, iki yılda bir yapılan İstanbul Bienali’nin onsekizincisi devam ediyor. Daha şimdiden yüz binin üzerinde ziyaretçi çeken İstanbul Bienali, 23 Kasım'a kadar devam edecek. 

İKSV’yi ve etkinliklerini İstanbul şehir turizmi açısından değerlendirmek her zaman önemli oldu. Turizmin bu etkinliklere ne kadar katkısı var, ya da tersinden sormak belki daha doğru, bu etkinlikler şehir turizmine ne kadar katkıda bulunuyor, bu hep merak edilen bir konu oldu. Kültür ve turizmin birbirinden beslenmesi konuşuluyorsa eğer, galiba buna İstanbul’da yapılanlardan başlamak gerekiyor. Dolayısıyla bu konu hep gündemimizde olacak.

Bu kapsamda, İKSVKurumsal İletişim Direktörü Didem Ermiş Sezer ile konuştuk. Ermiş sorularımızı yanıtladı: 

Sayın Ermiş, İKSV Kültür-Sanat etkinlikleri şehrin açık ara en eskisi ve her biri kesintisiz devam ediyor. Kültür ve sanatın hemen her alanına dokunan etkinlikler bunlar. Festival kavramının altını en iyi dolduranlar hangileri dense, İstanbul Müzik, Film, Tiyatro, Caz Festivalleri ve elbette çağdaş sanatın en önemli buluşması İstanbul Bienali.. Size bunların her biriyle ilgili ayrı ayrı sorular sorabiliriz ama böyle yapmayacağız. Sorularımız doğrudan gazetemizin yayın yaptığı alanla ilgili: 

Bu etkinlikler şehrin ulusal ve uluslararası tanıtımına nasıl etkide bulunuyor? Denebilir ki, İstanbul zaten dünyada çok iyi bilinen bir şehir. Ama kültür ve sanatın dünya şehirleri arasına girmesinde İKSV festivalleri ve etkinliklerinin nasıl bir katkısı oldu? 

İstanbul, evsahipliği yaptıkları büyük festivaller vesilesiyle adlarını duyuran Avignon, San Sebastian, Cannes gibi kentlerden bu anlamda farklılaşıyor. Buralarda düzenlenen festivaller, düzenlendikleri yerleri kültür-sanat haritasında konumlandıran etkinlikler. İstanbul ise tarihi, coğrafi konumu, çokkatmanlı dokusu, yüzyıllar boyunca farklı medeniyetlere yaptığı evsahipliği ve güncel dinamik kültür ortamıyla başlı başına bir çekim merkezi. Buna bir de düzenli olarak gerçekleştirilen festivallerin eklenmesi, İstanbul’un halihazırda sahip olduğu bu çekim gücünü katlıyor. Tabii ki tarihi ve doğal güzellikleriyle öne çıkan bir şehrin aynı zamanda dinamik, canlı bir güncel yaşantısı olması onu daha da bir cazibe merkezi hâline getiriyor. 1973 yılından bu yana kesintisiz sürdürdüğü etkinlikleriyle İKSV’nin de bu yönde katkıları olabildiği için mutluluk ve gurur duyuyoruz. İstanbul Müzik ve Caz Festivalleri, kentimizin dünyaca ünlü yıldız solistlerin, çok önemli toplulukların uğrak noktaları arasına girmesini sağlıyor; İstanbul Tiyatro Festivali her yıl dünyanın dört bir yanından farklı toplulukları ağırlıyor, İstanbul Film Festivali, ülkemizin en büyük uluslararası film etkinliği olarak kentin uluslararası arenadaki konumunu sağlamlaştırıyor, İstanbul Bienali ise dünyanın en önde gelen güncel sanat etkinlikleri arasında sayılıyor. İKSV Nejat Eczacıbaşı Binası’ndaki Salon İKSV de daha bu yıl 26 Haziran’da New York Times’da yayımlanan “İstanbul’da 36 saat” makalesinde, İstanbul’daki en ilgi çekici performans mekânları arasında sayıldı. 

Festival günleri şehirdeki hareketliliğe dair bir çalışmanız ya da gözleminiz oldu mu? 

Festival ve bienallere evsahipliği yapan mekânların bulunduğu semtlerdeki hareketliliğin artışını etkinlik dönemlerinde gözlemlemek çok kolay. Festival ve bienal gibi kültür etkinlikleri, şehirdeki hareketliliğe anlamlı bir katkı sağlıyor. Bu katkının farklı katmanları olduğunu gözlemliyoruz. Sanat etkinlikleri, düzenlendikleri bölgede yeme-içme, ulaşım hatta konaklama gibi bilet dışı harcamaların da tetiklenmesini sağlıyor. Bu da hem ekonomik hem sosyal anlamda ciddi bir etki yaratıyor. 2012 yılında İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları kapsamında bir ekonomik etki araştırması yaptık. Burada İKSV etkinlikleri incelenerek bu etkinliklerin yarattığı ekonomik etkinin izleri takip edildi. Canlılığı artan işletmeler, festival ve etkinliklere bağlı gerçekleşen çeşitli harcamalar, medya yansımalarının reklam eşdeğerleri, sponsorluk gelirleri, istihdam etkisi bir yana, kültürel faaliyetlerin yarattığı sosyal faydayla, toplumsal bütünleşme ve iyilik hâline katkılarıyla, etkinliklerin eğitsel nitelikleriyle de kentteki yaşam kalitesine anlamlı katkıları olduğu gözlemlendi. Üzerinden epeyce vakit geçmiş olsa da buradaki veriler hâlâ bizlere anlamlı bir tablo sunuyor. 

Bu etkinlikler sayesinde İstanbul aşığı olan binlerce, onbinlerce insandan söz edebilir miyiz? Buna ilişkin bir iki örnek verebilir misiniz okuyucularımız için?

İKSV’nin düzenlediği etkinlikler yalnızca İstanbul’dan değil, şehir dışından ve hatta yurtdışından izleyiciler tarafından da ilgiyle takip ediliyor. Özellikle İstanbul Bienali’nin İstanbul’u ziyaret etmek için başlı başına bir neden olarak sayılması bize büyük mutluluk veriyor. Yaptığımız hesaplamalar bugüne dek 12 milyondan fazla kişinin İKSV etkinliklerine katıldığını gösteriyor. Bu da kurumun yarım yüzyılı aşkın bir sürede, 12 milyon kişinin hayatına dokunduğunu gösteriyor. Bu 12 milyon kişinin arasında İKSV etkinliklerinde gördükleriyle hayatına, sanatına yön veren onlarca, belki yüzlerce sanatçı ve kültür-sanat profesyoneli bulunuyor. Milyonlarca kişi, bir festivalde izlediği bir filmi, bir konseri, bir performansı ya da bienalde gördüğü bir işi hayatına anlam katan bir anı olarak hatırlıyor. Bu kurumun milyonlarca kişinin duygu ve düşünce dünyasını etkilemiş olması bize büyük heyecan veriyor. 

Kültür ve Turizm hep içiçe kavramlar olarak bilinir. Ama bu içiçeliğin hakkını veren ülke ve şehir sayısı fazla değildir. İstanbul bunların arasında mıdır? Evetse, dünya şehirleri arasında bu açıdan kaçıncı sıraya koyarsınız? Bunu bir sıralama yapasınız diye sormuyoruz. Gerçekten bu içiçeliğin hakkını veren sürdürülebilir bir ülke ve şehir politikasına sahip miyiz? İKSV gibi bir kültür kurumun bunu başardığı söylenebilir de, ülke ve kent yönetimleri bunun ne kadar farkında? Ve ne kadar içinde?

Potansiyelinin tamamını kullanmıyor olsa da İstanbul, kültür ve turizmin iç içe geçtiği kentlerden biri olarak değerlendirilmeyi hak ediyor. Son dönemde yerel yönetimlerin de merkezi yönetimin de kültür alanında önemli girişimleri oldu. Tabii ki gerek sivil toplum ve özel kuruluşların gerekse yerel ve merkezi yönetimin yürüttüğü çalışmaların iyileşme alanları mevcut. Kültürel etkinliklere ve kültür altyapılarına yatırım yapılması bu açıdan büyük önem taşıyor. Farklı paydaşların birlikte çalışma pratiklerini geliştirebilmeleri, uzmanlıkların paylaşımı ve kapsayıcılık, çeşitlilik gibi ilkelerin tüm taraflarca benimsenmesi ve önemsenmesi de bu işin olmazsa olmazı. İKSV olarak AB desteğiyle ve birçok kurumla işbirliği halinde üç yıldır sürdürdüğümüz Ortaklaşa adlı bir projemiz var. 2025 Kasım ayında bu projenin bir parçası olarak, burada edindiğimiz deneyimlerden hareketle hazırladığımız kültürel işbirliklerinin adil bir zemine oturtulması için öneriler içeren bir politika metni yayımlayacağız. Bu politika metninden de hem yerel yönetimlerin hem de sivil toplum kuruluşlarının birçok farklı konuda yürüteceği işbirlikleri için faydalanabileceğini umuyoruz. Kültür ve turizmi bir araya getirecek etkinlikler de bu işbirliği yöntemlerinden faydalanabilir pek tabii ki. 

Festivallere yurt içi ve yurt dışından ziyaretçi katılımı konusunda bir çalışmanız oldu mu? Bu konularda tur operatörleri ve seyahat acentaları sizinle ne kadar işbirliği yapıyor? Ve bundan memnun musunuz? 

Farklı acentalarla irtibat halindeyiz ancak çok büyük kapsamlı bir işbirliği modeli geliştirmek mümkün olamayabiliyor. Bunun başlıca sebeplerinden biri de festival programlarının açıklanma takvimleriyle tur operatörlerinin planlama takvimlerinin birbirine uyum sağlayamaması. Örneğin, haziran ve temmuz aylarında düzenlediğimiz etkinliklerin programlarını ancak şubat, mart aylarında duyurabiliyoruz; bu da tur operatörleri açısından biraz sıkışık bir takvim sunuyor ve programların içine eklemlenmemiz mümkün olamayabiliyor. Yine İstanbul Bienali, İKSV’nin yurtdışından ziyaretçi katılımı konusunda en çok öne çıkan etkinliği, ücretsiz ziyaret edilebilmesi de burada önemli bir fark yaratıyor. Bunun yanı sıra, İstanbul Müzik ve Caz Festivalleri’nde özellikle tarihi mekânlarda yapılan konserlerin de ilgi çektiğini görüyoruz. İstanbul Film Festivali de uluslararası yapısı, yarışmaları ve konuklarıyla bu hareketliliğe katkıda bulunuyor. Ancak öncelikli izleyici kitlemizi İstanbul izleyicisi oluşturuyor. 

Sponsor programınız oldukça gelişkin. Ama hep aynı isimleri görüyoruz. Niye? 

Sponsorluk programında ve kurumsal işbirliklerinde süreklilik çok önemsediğimiz bir konu. Birçok sponsorumuz bize uzun soluklu destekler veren, üstlendiğimiz misyona bizimle birlikte inanan, yıllar içinde yol arkadaşımız olan kurumlar. Bununla birlikte her yıl birçok yeni kurum ve kuruluş da destekçilerimiz arasına katılıyor. Hedefimiz, kurulan her ilişkinin uzun yıllar devam edebilmesini sağlamak. Uzun süreli destekler bizim için planlama aşamasında bu katkıyı alabileceğimiz varsayımıyla ilerlememizi sağladığı için büyük anlam taşıyor; destekçi kurumlar açısından da uzun vadede kültür-sanat alanındaki katkının marka algısının bir parçası hâline gelmesini sağlıyor.

Toplumsal destek ne boyutta? Örnek: LaleKart üye sayınız kaç? Farklı ülkelerdeki desteklerle ya da katılımla karşılaştırıldığında ne söyleyebilirsiniz bu rakamla ilgili?

Lale Kart programının 4.500 civarında üyesi bulunuyor. Düzenlediğimiz etkinliklerin kapasiteleri düşünüldüğünde bu sayının dengeli bir düzeyde olduğunu söylemek mümkün. İstanbul çok büyük, kalabalık, çeşitlilik barındıran bir kent; kültürel altyapısı ise bu büyüklüğü, bu kalabalıklığı, bu çeşitliliği karşılayacak güçte değil. Bu açıdan farklı ülkeler ya da şehirlerle karşılaştırmak da çok doğru olmuyor. Toplumda aslında kültür-sanata önemli bir ilgi var, bunun en güzel örneği de belki hâlihazırda devam eden 18. İstanbul Bienali oldu. Bienal daha ilk iki haftasında100 bini aşkın ziyaretçiyi ağırladı, 8 mekânda gerçekleşen sergileriyle bu sayı gerçekten çok etkileyici. Sayılar katlanarak artmaya da devam ediyor, ne zaman bir bienal mekânına gitsek farklı yaşlardan çok çeşitli ve kalabalık bir izleyici kitlesiyle karşılaşıyoruz. Bu da bize gösteriyor ki katılımın önündeki engellerin incelenmesi ve bunların ortadan kaldırılması için çaba sarf edilmesi, karşılığını buluyor. Bienalin izleyicilere temas etmekte yakaladığı başarıyı sadece sergilerin ücretsiz olmasına bağlamak mümkün değil; ilgi çekici ve gündelik hayatın merkezinde yer alan, ulaşımı kolay ve kucaklayıcı mekân seçimleri, temanın güncel meselelerle kurduğu ilişki, sergilenen eserlerin izleyicilerin doğrudan bağ kurabilmesini kolaylaştıran yapısıda bu başarıda önemli etkenler oldu. 

İstanbul 2000'li yılların başından 2010'lu yıllara kadar düzenli bir turizm büyümesi gösterdi. Yabancı ziyaretçi sayısı 2 milyonlarlardan 13 milyona çıktı. 2013 sonrası durakladı ve bu duraklama halen devam ediyor. O dönemde şehrin kalbi kültür ile, ve esas olarak Pera bölgesinde atardı. Şehrin hızla canlanan bölgesiydi bu bölge. İKSV etkinliklerinin de bundan büyük payı olduğunu düşünüyoruz. Sonra şehrin ruhu sararıp solmaya, mekanlar da buna paralel şekilde ilgi kaybetmeye başladı. Neden? Şimdi bu durum yeniden değişiyor mu olumlu anlamda? 

İKSV için Beyoğlu her zaman önemli bir merkez olmuş. Vakfın 1994 yılında İstiklal Caddesi üzerindeki Luvr Apartmanı’na ve ardından 2009 sonunda Şişhane’deki Nejat Eczacıbaşı Binası’na taşınmasıyla da perçinlenen bir “mahalleliliğimiz” var. Bu açıdan Beyoğlu bizim için her zaman şehrin kalbinin attığı yer olmaya devam etti diyebiliriz. 2000’li yıllardan itibaren özellikle Galatasaray ve Tünel tarafında açılan özel müzeler, galeriler ve sanat mekânlarının halen önemli etkinliklere evsahipliği yaptığını görüyoruz. Beyoğlu, burada çalışmalarına devam eden sanatçılar ve kurumlar için olduğu kadar sanatı takip eden kitle için de önemini koruyor. 

Altyapı eksikliklerinin giderilmesi, sanat alanındaki girişimleri destekleyecek mekanizmaların güçlenmesi, özgür ifade ortamları sunan kurumların desteklenmesiyle birlikte İstanbul’un, dünyanın en önemli kültür-sanat başkentleri arasında yer alması mümkün. Şimdi bu inançla çalışan kişi ve inisiyatiflere, üretimin belkemiği olan yaratıcı endüstrilerin emekçilerine, yüksek kapasiteli sinema salonlarına, yeterli akustik ve sahne özelliklerini sağlayan performans merkezlerine, nitelikli sergi mekânlarına, eğitimli gözler ve eleştirel bir bakışla takip ettikleri etkinliklere katkıda da bulunan izleyicilere, sözünü sakınmayan ve ufuk açıcı okumalarıyla hem sanatçıların hem de sanatseverlerin deneyimlerini zenginleştiren eleştirmenlere ve tabii küratörleri, sanatçıları, eleştirmenleri destekleyen çok çeşitli yapılara ihtiyacımız var.

Kruvaziyer turizmdeki patlama bugünlerde çok konuşuluyor. Biliyorsunuz şehrin en önemli, en tarihi yeri apartman boyutlu kruvaziyer gemilerine tahsis edildi. Kruvaziyer turizme verilen desteğin onda biri kültüre ve sanata verilse İstanbul ne olur? Bunu turizmin sadece bir alanıyla ilgili bir karşılaştırma açısından soruyorum. Yoksa birbirlerinin yerine koymak için değil... Ama istediğiniz gibi okuyabilirsiniz...

Kültür-sanata verilen desteğin artırılması, her anlamda büyük önem taşıyor. Kültür hayatına katılımın önündeki en önemli engellerden biri halen maddi kaygılar. Bu alanda daha fazla destek mekanizmasının işlerlik kazanması, bilet fiyatlarının üzerindeki yükü hafifleteceği için öncelikle kültüre katılımı önemli yönde etkileyecektir. Aynı zamanda İstanbul gibi büyük bir şehirde, farklı semtlerde büyük kapasiteli daha fazla sayıda salon olması, bu kurumlarda çalışacak kişilerin istihdamının desteklenmesiyle de kent yaşamına katkıda bulunabilir. Kültürel altyapı güçlendikçe, sunulan olanaklar çeşitlendikçe, farklı çekim odakları yaratıldıkça, kaliteli ve verimli bir kentsel çevre oluşturuldukça, turizmin de kent yaşamının da bu gelişmelerden çok olumlu yönde etkileneceği kuşkusuz.

Gelecek günler için paylaşmak istediğiniz bir yeni bir proje, ya da heyecan verici bir etkinlik, ya da etkinlikler var mı, turizm sektörüne duyurmak isteyebileceğiniz...

İKSV takvimi bir an boş durmuyor! Sonbaharda bir yandan 18. İstanbul Bienali sergileri ziyaretçileri ağırlıyor, bir yandan Salon konserleri, Filmekimi gösterimleri devam ediyor, 20 Ekim’de 29. İstanbul Tiyatro Festivali başlıyor. 6 Kasım’da Ortaklaşa projemizin kapanış buluşması var. Ardından hemen sene başında, 2026 festivallerinin programlarını duyurmaya başlayacağız. Hem Müzik hem Caz Festivalleri’nde çok ilgi çekecek konserler yer alıyor ancak şimdilik bunları duyuramıyoruz. Bu kez programdan bazı büyük konserleri sene başını beklemeden duyurma planımız var, en azından bunu söyleyebilirim. İKSV etkinliklerinden haberdar olmak isteyenleri web sitemizi, Instagram hesaplarımızı ve tabii listemize kaydolarak haftalık ebültenlerimizi takip etmeye davet ediyorum. 

Söyleşi: Halim Bulutoğlu

Yorumlar

  • Lütfen Bekleyin.

Yorum Yaz