• 29 Ekim 2025 11:20
  • 1
  • 5 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Bitmeyen yanılgı: Ponzi

Bu yazıyı dinleyin
Tolga Demirel 29 Ekim 2025 Bitmeyen yanılgı: Ponzi

En son Kapalı Çarşı’dan haber geldi. Birileri yine yanılmış, birileri de paraları toplayıp kaybolmuş ortadan.

Sene olmuş 2025. Galiba insanlık var oldukça Ponzi vakaları da devam edecek.

Sistemin mucidi; Charles Ponzi. Dahi miydi, dolandırıcı mıydı?

1920’lerde, cebinde 2 dolar ile Amerika’ya göçen bir İtalyan. İnternette bol bol hikayeleri var. 

Kurduğu sistem ile 15 milyon dolar toparlıyor. Kısa bir dönem keyfini sürüyor bunun. Ancak bir süre sonra tüm mal varlığına el konuyor ve parasız bir şekilde hayata veda ediyor.

Sistem yıllar içerisinde değişik varyasyonlarla çıkıyor karşımıza, ama özü hep aynı:

Sisteme katılan her yeni kişinin yaptığı ödemelerle, daha önce katılan kişilerin ödemeleri yapılıyor. Katılım azalınca sistem tıkanıyor. Üst seviye, yani sistemi kuranlar ödemeleri durdurup ortadan kayboluyor.

Kaybolamayanlar da var tabii. Tutuklanıp halen içerde olanlar. Titanlar, saadet zincirleri, çiftlikler, bir banka müdürü ve ünlü futbolcular ile gündeme gelen, hatta bir diziye bile konu olan sistem, ülkemizin 80’lerde yaşadığı Banker vakasını da sayarsak, epeydir haber kanallarında. 

Hızlı kazanma, daha çok kazanma, emek ve zaman harcamadan kazanma gibi yönleri ile sistemin matematiğinden çok insanın zaaflarını anlatıyor aslında Ponzi.

Herkesin veya bir yakınının en az bir kez yolu kesişmiştir özünde Ponzi olan sisteme dayalı iş bağlantıları ile. 

Bazılarında en azından ortada bir ürün ya da proje vardır. Ama çoğunda sadece paradır dönen. Ve sonuç hiç değişmez.

Sanırım en masumu, mektup arkadaşlığı şeklinde olan idi. Değişik yerlere kart postal atın, bir süre sonra dünyanın her yerinden kartlar gelsin size. Onu bile özel bir posta firması suistimal etmişti, kartlar çuvallar içinde çöpten çıkarılmıştı.

Ankara’da öğrencilik yıllarında hatırlarım, harçlık çıkarmak için her üniversite öğrencisi benzer sistemlerin anlatıldığı toplantılara katılmıştır. Mucize bulmuş gibi, dinlediklerini, ailesi, akrabaları ve arkadaşları ile heyecanla paylaşmış, daha önce bu yoldan geçen tanıdıklarının hafif alaycı bakışlarına maruz kalmışlardır. Teoride çok mantıklı ve yapılabilir gelen bu sisteme çoğu zaman dahil olunmuş, katkı sağlanmış, ama kaçınılmaz tıkanma süreci ve hayal kırıklığı ile son bulmuştur.

Ben de üniversite yıllarında arkadaşım ile birlikte bir toplantıya katılmıştım. Gülme krizine girdiğimiz için ayıplanarak salondan çıkarılmıştık.

Temizlik ürünleri satışı ile ilgili bir sistem tanıtımı idi. Yaratılan mizansen o kadar komik, katılımcıların tavırları öylesine tuhaftı ki, dayanamamıştık.

‘Eye of the tiger’ müziği eşliğinde sahneye davet edilen üst düzey satış temsilcileri, yavaş çekimde koşuyor, ellerini uzatanlara ‘çak ‘ yaparak yerini alıyordu.

Aynı anda sunucu mikrofondan bağırıyordu :’ O, İNANDI! O, YILMADI! O, BAŞARDI… Veee, tüm hayallerine kavuştu. Son model bir araba hayal etmişti. İŞTE ANAHTARI!!’

Perde açılıyor, araba görünüyordu. Alkışlar içinde anahtarını alıyordu. Sonra sıradaki... Bir araba daha, tekne, muhteşem bir villa.

Sonradan öğrendik, sahneye alınanlar kadrodan, arabalar kiralık, tekneler, villalar falan fotoğraftan ibaretmiş.

Ama sistem devam etti, gösteri sonrası yeni katılımlar oldu, kayıt ücretleri alındı.

Sadece ev hanımları, öğrenciler, emekliler değildi hedef kitle. Çalışanlar için de ek gelir cazibesi sunulurdu.

İkna toplantılarında başlangıç soruları hep aynıdır:

‘Yedi kişi bulmanız lazım. Nereden bulalım demeyin. Bir liste yapalım. Beş arkadaşınızın adını yazın. Beş kişi de akraba. Beş kişi; her gün karşılaştığınız apartman görevlisi, bakkal, komşu mesela. Beş kişi de işyerinden. Bakın yirmi kişi oldu bile. E, yedisini ikna edemez misiniz yani? Onlara da anlatın tabii, yedişer kişi bulsunlar ki siz kazanın. Siz anlatamazsanız, getirin biz anlatalım’ sonuna kadar destek bizden.

Bir süre sonra ürün satışına da gerek kalmamıştı. Posta çeki ile yaptığınız ödemeler, misli ile geri dönüyordu. Daha fazla gelmesi için daha fazla ödemek gerekiyordu. Üç beş turdan sonra ardı arkası kesiliyordu ödemelerin. Yatırılan tüm para buharlaşıyordu. Şikayet edecek kimse de yok tabii. Kişi, rızası ile ödemeleri yapmış sonuçta.

O zamanlarda üç-beş yüz liralarla dönen sistem, katılımcı ölçekleri yükselince milyon dolarları buluyordu, günümüzde rastladığımız gibi.

Şu sıralar ‘POS’ cihazlı olan sistem yine gündemde. Hedef bu kez KOBI ler. Halbuki kahve molasında bile sahnedeki isimler Google lansa, dolandırıcılık haberleri görülecek.

Peki, bunun biz otelcilerle ne ilgisi mi var? Birçoğumuz otelinde ağırlamıştır bu grupları. Güzel, sorunsuz gruplardır. Yöneticileri peşin ödemeler yapar, kurallara uyarlar. Zamanlama uygunsa ki genelde sezon sonlarını tercih ederler, talepleri kabul gören gruplardır. Kendi hallerinde toplantılarını yaparlar, umut dolu cümlelerle birbirlerini motive edip giderler.

O toplantılarda inançla alkış tutanlar bugün otellerimizin toplantı salonlarında yine benzer hayallerin peşinde koşuyor. Biz sadece kahvelerini ikram ediyoruz. Sahnedeki gösteri ise hiç değişmiyor. Eye of the tiger’ın yerini Carmina Burana alıyor bazen. Işıklar daha görkemli, sunucular daha karizmatik, ön sıralara birkaç ünlü şahsiyet oturtularak algı yönetimi geliştirilmiş.

Kolay kazancın formülü hala aynı: İkna etmek, toplamak ve kaybolmak.

Dönem değişiyor, isimler değişiyor ama sistem hep tanıdık. Ponzi sahneden inmiyor.

Biz salonlarını hazırlıyoruz, müziklerini ayarlıyoruz, onlar hayalleri satışa sunuyorlar.

Belki de asıl Ponzi, hepimizin bu döngüye bir yerinden katkı sunmasıdır. Kimimiz sahnede, kimimiz salonda ama hep birlikte aynı gösterinin içinde…

Yorumlar

  • Lütfen Bekleyin.

Yorum Yaz

Diğer Yazılar