“Turizm gazetecileri reklam kokan güzellemeler yerine Evliya Çelebi'yi örnek alsın”
Gazeteci ve Yazar L. Doğan Tılıç “Turizmi Haberleştirmek” kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı.
Tılıç kitabın kitaba bölüm yazan, turizmde öne çıkmış ülkelerden gazetecilerin katıldığı “Turizmi haberleştirmek” konulu online olarak yapılan çalıştayın ürünü ve “nasıl bir turizm haberciliği” sorusuna yanıt arama çabası olduğunu söylüyor.
Aynı zamanda bir akademisyen olarak üniversitede ders veren gazeteci ve Yazar L. Doğan Tılıç, “Turizmi Haberleştirmek” kitabı ve turizm gazeteciliği ile ilgili olarak şunları söylüyor:
"Seyahat ya Resulallah"
Gazetecilik, medyanın ekonomi-politiği ve medya sahiplik yapısı nedeniyle çok ciddi yapısal sorunlarla malul. Turizm haberciliği de bunlardan biri.
Bugün turizm haberlerinde reklam kokan güzellemelerden geçilmiyor.
400 yıl kadar önce rüyasında peygamberi görüp heyecanlanarak "Şefaat ya Resulallah" diyecek yerde "Seyahat ya Resulallah" diyerek yollara düşen Evliya Çelebi'den, bugünkü turizm ve seyahat yazarlarının öğreneceği çok şey var.
Turizmi haberleştirmek
Turizmi haberleştirmek; yalnızca bir gezme/görme/keyifle boş zaman geçirme faaliyetini aktarmak; güneşin ve denizin güzelliğini, yiyecek ve içeceklerin en lezzetlilerinin sunulduğu mekânları anlatmak değil.
“Turizm haberciliği” diye PR’cılık yapılıyor
Turizm gazeteciliği etik ilkeleri olması gereken, sosyolojik ve geniş bir bakış açısıyla yaklaşılması gereken bir alan. “Turizmi Haberleştirmek-Sevmek Tanımakla Başlar” kitabında bu çok katmanlı ve çok boyutlu sektöre olabildiğince geniş bir açıdan ve farklı düzeylerin birbirleri arasındaki ilişkiyi gözden kaçırmadan bakmaya, böyle bakılması gerektiğini anlatmaya çalıştık.
“Turizm haberciliği”nin başka haberciliklerden farkı yok. Doğruyu söyleyeceksiniz. Abartmayacak, yalan katmayacaksınız… Gazetecinin doğruyu söylemek gibi bir sorumluluğu var. Tanıtım adına yapay ve sahte güzellikler yaratmaya kalkmayın.
Hikaye ile tanıtım
Tolstoy, bütün hikayelerin bir yabancının bir yere gitmesiyle başladığını söyler. Turizm haberciliği biraz da böyle bir şey.
Hikaye, dilimizde bazen küçümseme anlamında kullanılan “hikayeden bir şey” değil. Ben hikaye anlatmayı gazeteciliğin ve iletişimin zirvesi sayarım.
Hikaye anlatmak, anlatan ve anlatılan arasında, konu ile dinleyen arasında duygusal bağlar da kurulmasına yol açtığı için en etkili iletişim biçimidir. Hikaye anlatmak için önce onu yaratmak gerekir. Bir hikayenizin olması gerekir. Önce yaratılacak/yapılacak, sonra da maharetle anlatılacak.
Playa Giron hikayesi ve Küba turizmi
Hikâye yaratmak bir bölgenin yöneticilerinin, yerel halkın işi. Onu anlatmak da gazetecilerin. Mesela, 1961 yılında ABD'yi arkasına alan karşı devrimci Kübalılar, Domuzlar Körfezi'ne bir çıkarma yaptı. Castro komutasındaki Kübalılar onları orada ağır bir yenilgiye uğrattı. Böylece Playa Giron körfezinde bir hikâye yaratıldı. O hikâye hâlâ anlatılıyor ve Playa Giron Küba turizminin çekim merkezlerinden biri oldu.
Sabahattin Ali’nin "Dışarıda deli dalgalar'ı
Sinop Cezaevi'nde yatan Sabahattin Ali, "Dışarıda deli dalgalar' da bir hikâye yarattı. Bunu iyi anlattığınız oranda Sinop Cezaevi Sinop turizminin çekim noktalarından oluyor. Ben de kitapta, turizmde ve turizm-medya ilişkisinde asıl yatırımın hikâyelerin yaratılmasına ve anlatılmasına yapılması gerektiğini söyledim. Hikâye, hikâyesi anlatılan her şeye değer katar.
Gazeteciye hediye yerine hikaye anlatın
Yerel yöneticiler ya da genel olarak yöneticiler kentlerinin/ülkelerinin tanıtımı için hediyeler ve ikramlar sunarak -daha fazlasını söylemeyeyim- bir reklam kampanyası çerçevesinde gazeteci çağırırlar, davet ederler. Neden? Gelsin de bizim buraları yazsın, anlatsın, tanıtsın diye. Oysa gerçek gazeteciler “hikaye” peşindedir.
Yöresini tanıtmak isteyen yöneticilerin kafa yorması gereken asıl bu işte. Bir hikaye yaratsınlar ve gazetecilere o hikayeyi sunsunlar. Başka ikram gerekmez!