• 26 Temmuz 2024 18:10
  • 0
  • 7 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Aşırı lobicilik

Bu yazıyı dinleyin
Kayhan Taner Özen 26 Temmuz 2024 Aşırı lobicilik

 

Lobi faaliyetleri her sektörün, çıkar grubunun sorunlarını dile getirmek ve hükümetler nezdinde çözüm bulmak için politikacıları, bürokratları kendi istekleri doğrultusunda karar almaları için ikna etmekte başvurdukları yöntemlerdir.

Lobi faaliyetleri hükümetleri sektörlerin sorunları hakkında bilgilendirici ve uyarıcı olma özelliğiyle çok yararlı faaliyetlerdir. Yönetim tarafından alınabilecek yanlış kararları önceden öngörerek karar vericileri yönlendirmek ne kadar iyi ise de bazen aşırı güçlenen lobilerin hükümetleri kendi çıkarları için doğru fakat ekonominin ihtiyaçları için yanlış yönlendirdikleri de vakıadır. Üstelik bu lobiler aldırdıkları kararlarla uzun vadede kendilerine de zarar verebilmektedirler. Bilinen en iyi örnek otomotivcilerin onlarca yıl otomobil ithalatını yasaklatıp kendi ürettikleri eski teknoloji ürünleri içerde satma çabalarıdır. Sonuç olarak Türkiye’de otomotiv sektörü ithalatın başladığı doksanlı yıllara kadar gelişememiştir. Yerli üreticiler de korumaya rağmen ulusal ekonomiye katkı sağlayacak uluslararası bilinir bir marka geliştirememişlerdir.

Benzer bir aşırı lobicilik olayı da turizm sektöründe yaşanmaktadır. Turizm lobisinin karakterine baktığımızda sektörün paydaşlarından konaklamanın ağırlıklı olduğu bir yapı görürüz. Bu durum şaşırtıcı değildir. Geleneksel olarak (binlerce yıldır) konaklama hizmeti veren yatırımcılar sosyal hayatın, dolayısıyla bilginin ve etkileşimin tam göbeğinde olmuşlardır. Her seyahat eden taşıdığı değeri konakladığı hana, kervansaraya, otele getirmiştir. Sonuç olarak da otel sahipleri ellerindeki avantajı kullanmış, manipülasyon yapmış, bilgiyi istediği yere transfer etmiş, amaçları doğrultusunda kullanmıştır.

Günümüzde Türk ekonomisinin en büyük üretim alanı ve hayati ihtiyaç olan döviz gelirlerinin kaynağı olan turizm sektörü doğal olarak güçlü bir lobi ağına da sahiptir. Turizm sektörünün kurulum ve gelişme yıllarında sektörün hükümete yönelik lobisini T.C. Turizm Bankası A.Ş. yapardı. Zaten kamunun bir kurumu olan banka sektörün sorunlarını hükümete iletmekte sorun yaşamazdı. Aynı zamanda turizm işletmecisi ve sektörün finansörü olan banka yatırımcı tarafını da objektif olarak temsil eder ve sektörün ihtiyaçlarına, ekonominin de gerçekleri çerçevesinde verimli, sürdürülebilir çözümleri hükümete kabul ettirirdi.

Bankanın işletmecilikten çekilmesi ve sektörün büyümesi ile turizm yatırımcıları lobi faaliyetlerini kendileri ele aldılar ve AKTOB, TYD, TÜRSAB gibi kökeni eskiye dayanan kurumlar iyice gelişti. Güçlü kurumlar sayesinde de uluslararası organizasyonlar Türkiye’de yapılır oldu. Öte yandan lokal birlikler hemen her turizm merkezinde kurularak ihtiyaçlarına yönelik lobi yapmaya başladılar.

Kurumsal lobiciliğin yanında turizm sektörünün en etkili lobi alanı patronların bire bir yaptıkları lobiciliktir. Konaklama sektörünün yapısı gereği büyük otel yatırımcıları siyasetçilere, bürokratlara çok kolay ulaşmakta, gösterdiği misafirperverlikle taleplerine karşılık bulmaktadır. İşte bu alanda yapılan lobi faaliyetleri gücü ile aşırı lobicilik dediğimiz etkiyi yaratmaktadır.

Geçmişten aşırı lobiciliğe bir örnek vermek gerekirse; hemen her turizmi etkileyen uluslararası olaydan sonra T.C. turizm Bankası A.Ş.’ne olan borçları hükümet kararı ile erteletmek gösterilebilir. Halbuki vaka olaydan dolayı vadesi gelen kredilerini ödemekte zorlanmayacak firmalar çoğunlukta iken bankaya sorulmadan borçlar ertelenmiştir. Bir diğer örnek seyahat acenteleri için hükümet kararı ile çıkartılan çok düşük faizli kredilerdir. Yine bu krediler amacına ulaşamamış daha çok acentelerin otel yatırımına girmeleri için finans kaynağı sağlamıştır.

Hali hazırda yaşanan iki aşırı lobicilik olayı ise; kısa süreli kiralık evlere getirilen yasak ve Bakanlıktan işletme belgesi almayan otellere acenteler kullanılarak getirilmek istenen yasaklardır.

Şu anda Türk kanunlara göre muhtemelen en ağır suç bir vatandaşın evini turistlere kiralayıp kazanç sağlamaya çalışmasıdır. Cezası toplamda bir milyon TL’yi geçmektedir. Yıl başında yürürlüğe giren kanunla yaşanan sıkıntılar ise sürmektedir. Evini donatıp kiraya vermek ve geçim sağlamak isteyen, ama ortada kalan, bu mikro yatırımcıların etkin bir lobi mekanizması yoktur. Bir yanda Bakanlığa başvurular, diğer yanda izinsiz kiraya verenler ve onları şikayet etmek için bekleyen akrabaları ve komşuları şeklinde bir süreç yaşanmaktadır. Kanunun turizme etkisi ise Konyaaltı Plajından bir anda yok olan Rus ve Ukraynalı turistlerden görülebilir. Aylık 15-50 Bin TL ödeyip ev kiralayan, çoluk çocuk, ebe, nine kalıp tatil yapan Rus misafirler yasak sonrası herhalde aylık 20-50 Bin $ ödeyip beş yıldızlı otellerde kalmaya başlamışlardır.

Son yasak kararı ise Bakanlıktan işletme belgesi almayan 2500 otelin kapatılmasına varan Bakanlık talimatıdır.

Bilindiği gibi konaklama tesislerinde işletme belgesi/ruhsatı iki kaynaktan alınır. Bakanlık ve belediyeler. Bakanlıktan işletme belgesi almanız için önce “turizm yatırım belgesi” alıp yatırımınızı standartlara uygun yapmanız gerekir. Bu belge ile “yatırım teşvik belgesi” de almaya hak kazanırsınız. Sonra yatırımınız tamamlanınca “deneme işletme belgesi” ve nihayetinde “işletme belgesi” alırsınız. Artık bakanlık standartlarında bir tesisiniz var demektir. Bu sistem T.C. Turizm Bankası A.Ş. ve Bakanlık tarafından titizlikle yönetilmiş, taviz verilmemiş ve sonuçta rakiplerine göre yüksek standartlı Türk konaklama sektörü ortaya çıkmıştır. Türkiye adına uluslararası bir başarıdır. 

Belediye belgeli tesisler ise tahmin edildiği gibidir. İşte bakanlık bu tesisleri de standart hale getirip sektörün güvenilirliğini artırarak daha güçlü ve rekabetçi olmasını sağlamaya çalışmaktadır. Son derece doğru ve desteklenmesi gereken bir projedir.

Fakat sezonun ortasında 2500 oteli listeleyip acentelerden bunları satmamalarını istemek Türk turizmine nasıl katkı sağlar anlamak kolay değildir. Kaldı ki yatırım belgesi alıp, standartlara uygun tesis yapmak isteyen birçok yatırımcının elinde bu imkan yoktur. Adrasan, Çıralı, Olimpos gibi birçok turizm merkezinde imar yoktur. Kemer’de imar yetersiz kalmıştır ve tesislerin çoğu kaçak durumdadır. Bu örneklerin benzerleri tüm Türkiye’de vardır. Yatırımcılar münferit olarak bu sorunları çözemezler. Turizmin başkenti Antalya’da on binlerce yatağın kanalizasyonu yeterli suyu yoktur. 

Bakanlığın ve belediyelerin turizm merkezlerinde öncelikle yasal ve fiziki altyapıları tamamlamaları gereklidir. Sonra turizm yatırımcılarından standartlara uygun yatırım yapmaları beklenebilir.

Kapatılacak 2500 tesisin müşterileri büyük otellere gidecektir diye bir mantık yürütmek de doğru değildir. Çıralı’daki bungalovda kalan, çadır kampı yapan turist Belek’teki otele mi yönelecektir.

İşletme belgesiz oteller kapatılsın, müşterisi belgesi olan büyük otellere gelsin demek Türk turizmine ne fayda sağlar. Hava kara ulaşım yatırımcıları, restoranlar, marketler, esnaf bu durumda nasıl etkilenecektir. Hepsinin sorgulanması gerekir.

Lobi faaliyetlerinde bulunan yapılar aşırıya kaçan taleplerinin sonuçta turizme ve kendilerine de zarar verebileceğini öngörmeleri gereklidir. Bugün işletme belgesi olmayanlar sistemden çekilsin kararı verilirken, yarın BETÜYAB golf oynayan bir yetkiliye “sezonda önce Belek otelleri dolacak sonra diğer yerlere satış yapılacak” diye bir karar aldırırsa ne olacak. Beleğin rezervasyonları dolduktan sonra mı diğer merkezler satışa başlayacaklar. Üstelik böyle bir kararın gerekçesi de hazır. “Türk turizminin yüksek standartlarla temsili vesilesiyle”. Elbette bu bir abartılı örnektir.

Turizmde aşırı lobiciliğin yaratacağı sorunların önüne geçmenin yolu ise turizmi temsil eden kurumların küçük büyük yatırımcı demeden sektörün her paydaşını temsil eden bir turizm konseyi oluşturmaları ve Bakanlığında burada bir karar verici değil paydaş olarak yer almasıdır. Böylesi etkin bir konseyin süzgecinden geçecek kararlar turizm sektörü için daha verimli olacaktır.