• 14 Nisan 2025 00:19
  • 1
  • 14 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Trump, Gümrük Vergileri ve Uluslararası Turizm

Bu yazıyı dinleyin
Kayhan Taner Özen 14 Nisan 2025 Trump, Gümrük Vergileri ve Uluslararası Turizm

Uluslar arası politika Dünyası ABD başkanı Sn. Donald Trump’ın gümrük vergilerine getirdiği beklenmedik artışlardan sonra çok hareketlendi ve renklendi. Konuyla ilgilenenler gece yarılarına kadar ekran başında Trump’ınaçıklamalarını takip etmeye başladılar. Hakkını vermek gerekirse Trump da izleyicilerini karşılıksız bırakmıyor. Bir ABD başkanından beklenmeyecek tavır ve ifadelerle sıkıcı dış politikayı renklendiriyor. Yıllar önce yaptığı TV programında da iş dünyasını renkli, cana yakın bir hale getirmişti. Trump’ınaldığı kararlardan ve renkli kişiliğinden kaynaklanan politikalarından eğlenemeyen tek kesimin ise ekonomistlerolduğu görülüyor. Anlı şanlı medyatik ekonomistler bir anda aşırı artan gümrük vergilerinin ABD ekonomisine ve Dünya ekonomisine etkilerini önce anlamaya, karizmalarınıçizdirmemek için de bir yandan topluma anlatmaya çalışıyorlar.

Ekonomistlerin şu ana kadar neler olup bittiğini anlamakta ve anlatmakta başarılı olduklarını söylemek zor. Sn. Trump sürekli ABD’nin düşük gümrük vergileri yüzünden dış ticaret açığı verdiği ticaret partnerleri tarafından kazıklandığını söylüyor. Bu yüzden ABD’nin geri kaldığını, MAGA (Amerika’yı Yeniden Büyük Yap) politikası gereği gümrük vergilerini artırarak ABD’yi tekrar zengin yapacağını iddia ediyor. Nitekim vergi artışı ile ekonominin günde 2 Milyar $ kazanmaya başladığını da belirtiyor.

Sn. Trump ve ekibinin ekonomi konusundaki düşüncelerinin nereden geldiğini anlamak arka plana, ABD ekonomi tarihine bir bakış yapmakta fayda vardır. ABD’ni bugün yöneten elitler WASP denen beyaz, Anglosakson, Protestan kesimdendir. Onlara göre tarihleri MayFlowergemisinin İngiltere’den 1620 yılında getirdikleri göçmenler ile başlar. Daha önce Amerika topraklarında yerli halklar, İnkalar, Aztekler, Mayalar yaşamamıştı. Kristof Kolomb hatta Amerika’ya adını veren Amerigo Vespucci önemli değillerdi çünkü Katolik’tiler. Kuzey Avrupalılar Ren nehrini de kullanarak Amsterdam’a oradan da bugünkü New York olan New Amsterdam’a akın akın geldiler. Yoksul ve açlardı, yeni kıta Amerikan rüyası vaat ediyordu. O tarihte İspanya kraliyeti klasik sömürgeci idi ve göçmenlere Kuzey Doğu Amerika kapısı açıktı. Sömürgeciliğe yeni giren İngiltere ve Fransa Krallıkları buralara hakimdi. Gelenler de akraba olunca yeni gelen göçmenlere kapılar sonuna kadar açıktı.  

İngiltere ve Fransa’nın yenidünyadaki sömürgelerinde işler Afrika, Güney Asya ve Güney Amerika’dakilerden farklı gidiyordu. Buralardaki halk Avrupa’daki halk ile aynıydı ve ticaret yapıyor, ileri teknolojiyi kullanıp yatırımlara girişiyordu. Yeni yerli sermayedarlar büyümeye başlamıştı. Akabinde buradaki yeni zenginler Avrupa’daki iki kraliyetin istediği vergilere itiraz etmeye başladılar. Sömürgecinin de doğal olarak paraya ihtiyacı vardı ve çıngar koptu. ABD İngiltere’ye karşı savaşıp 1776 da bağımsızlığını aldı.

İlk 13 eyaletin ekonomileri bir anda patladı. Atlantik ticareti büyüyordu, ellerinde sınırsız mümbit topraklar vardı ve üstelik boştu (sadece vahşi yerliler yaşıyordu), yeni gelen göçmenlerle sürekli bir büyüme vardı ve şirketlerin istediği de buydu. Harika bir yüz yıl geçiren ekonomide özellikle Doğu parlıyordu. Fakat daha hızlı artan üretime yeni pazarlar gerekiyordu. Güneydeki eyaletler de çiftlik ağaları köleleri kullanıp üretim yapıyor, maaş almayan köleler tüketime katkı sağlamıyor, sadece patronların kendileri tüketiyorlardı. Burada bir pazar vardı ve Kuzeyin sanayi üretimine açılması gerekiyordu. 1861-1865 iç savaşıyla bu iş başarıldı ve Güneyin eyaletleri ABD’ye dahil oldu. Bu savaşa Kuzeyliler iç savaş, Güneyliler ise eyaletler arası savaş demektedir. Ekonomi tekrar hızlı büyümeye girdi.

Yeni topraklar + göçmenler = yeni pazarlar denklemini çözen ekonomi yönetimi Fransa’dan, İspanya’dan ve Rusya’dan topraklar satın aldı. Ekonomi kendi kıtasında gelişerek ve dış ticaretini artırarak 20. YY başına kadar geldi. Birinci Dünya Savaşı ABD için bir dönüm noktası oldu.Ekonomi elitleri artan sanayi üretimi için gereken yeni pazarları elde etmek üzere önündeki fırsat olan yeni savaşa girmek istedi. Fakat ABD halkı bize ne eski Dünyanın krallarının, imparatorlarının ve çarlarının savaşından deyip karşı çıktı. Savaşın sonuna doğru 6 Nisan 1917 de ABD savaşa dahil oldu ve 117.466 kayıp verdi. Savaş sonunda ABD donanması Osmanlı toprakları dahil Dünya denizlerinde boy gösterdi fakat istediği yeni pazarlara ulaşamadı. Çünkü pazarların da altyapısının gelişmesi gerekiyordu. Örnek vermek gerekirde Henry Ford 1908 ile 1927 arası 15 milyon Ford T model üretip sattı. Bu tarihlerde Anadolu’da taşımacılık için hala deve kullanılıyordu. Tren yolu dışında yol yoktu. Osmanlı’da, Türkiye Cumhuriyetinde ve benzer ülkelerde ABD nasıl araba satacaktı.

Savaşın Avrupa’daki yıkımı ile Atlantik ticareti yavaşladı, üstüne 1918 de bir de İspanyol gribi çıkıp milyonlarca insanı öldürünce savaştan on yıl sonra yeterince Pazar bulamayan ABD ekonomisi çöktü. 1929 buhranı ya da büyük durgunluk. Arkasından gelen yokluklar Gazap Üzümleri romanını yazdırmakla kalmadı ABD toplumunda derin izler bıraktı. Ekonomi yönetimi ürettiği mal için pazarsız kalan sanayinin ve istihdamın olmayacağını, refah için artan üretim kadar büyüyen pazara ihtiyaç olduğunu acı bir şekilde anladı. Aynı dönemde Avrupa enflasyon altında kıvranırken durgunluğun sillesini yiyen Amerikalılar için asıl korku enflasyon değil durgunluk oldu.

İkinci Dünya Savaşına ABD kararlılıkla girdi. Dünya pazarı olmadan mevcut kapitalist sistem yaşayamazdı. Kar olmadan şirketler yaşayamayacağı için sürekli büyüme şarttı. Savaştan ABD galip çıktı. Avrupa artık rakip değildi, her pazarda ABD malları satılıyordu. Dünya Bankası, IMF gibi kurumlar ticaretin gelişmesi için fiziki yatırımları ve finansal altyapıyı organize ediyor ABD ne üretse satılıyordu. ABD halkı İnanılmaz bir refah dönemi yaşamaktaydı. Mutluluk uzun sürmez derler ABD’nin karşısına bir pürüz çıktı, SSCB.

Savaşın diğer galibi kurduğu ekonomik düzen ve sosyal yapı ile bir anda parlamaya başladı. Berlin’den götürdüğü uzmanlarla bir de uzaya çıkınca tüm Dünya halklarının ilgisini çekti. Ortak üretim, eşit paylaşım fakirler için bir rüya gibiydi. En azından fakirlikte eşitlik,  yoksulluğun paylaşımı adil görünüyordu. Yeryüzünde ABD hariç her ülke de fakirdi. Bir anda komünist partiler yayılmaya başladı. Yönetimler komünist partilerin eline geçiyordu. İtalya ABD menşeli darbe ile komünistlerden alındı fakat virüs yayılıyordu. Hatta ABD de bile komünist fikirler talep görmeye başladı çünkü paylaşım pek de adil değ pisikolojikildi.

ABD yönetimi kendi ülkesinde McCarthyism ile sorunu çözdü ama Dünya’nın geri kalanı için ne yapılacaktı. Üç yöntemle iş ele alındı.

1. Komünizm ile sıcak savaş; Kore’de denendi muvaffak olunamadı. Ülke ikiye bölündü. Vietnam’da yine hüsran ve bir yığın ekonomik ve psikolojik kayıp yaşandı.

2. Darbeler, yöneticileri satın almalar, manipülasyon; geri kalmış toplumlarda işe yaradı fakat Avrupa kıtasında istenilen sonucu yaratmadı. Kıtanın yarısı Sovyet bloğuna girdi.

3. Sovyetleri ve Çin’i kapitalizm ile kalkınmış devletlerle çevreleme; bu yöntem işe yaradı. Avrupa’dan başlayarak Japonya’ya kadar komünizme komşu devletler kalkındırılacaktı. Elbette Müslümanlar,Katolikler ve Ortodokslar hariç. Onlara ikinci madde uygulandı. Budist, Taoist, Şintoistlere ise Protestan olmaları için özen gösterilecekti.

Bu kapsamda Truman doktrini ve Marshall yardımları kapsamında Protestan Avrupa kalkındırıldı. Üstelik bu ülkeler sosyalizmi benimsedikleri halde serbest piyasadan ayrılıp komünist bloğa geçmesinler diye özel ihtimam gösterildi. ABD otomotivcileri başta olmak üzere Avrupa’ya yatırımlar yapıldı. AET’nin kurulmasına ses çıkarılmadı. ABD pazarları Avrupa’nın ihracatına açıldı. Kısa sürede serbest piyasacı mutlu Protestan Avrupa yaratıldı. İtalya AET’ye tutunduğu için oranın fonları ile kalkınabildi. Batı Avrupa’da komünizm tehlikesi bertaraf edildi.

İslam coğrafyası bilindiği gibi yol aldı. Bağdat Paktı, Sadabat Paktı, Balkan Paktı gibi bölgesel işbirliği girişimleri yaşatılmadı. Ayrıca ele alınacak bir gelişme yaşanmadı.

Güney Kore, Tayvan, Japonya komünizmi kuşatma politikası çerçevesinde kalkındırıldı. Bu ülkelere ABD pazarları sonuna kadar açıldı. Ürettikleri her ürünü hiçbir zorlukla karşılaşmadan sattılar. Sonuçta kalkındılar.  Basit bir örnek ile ABD pazarının gücünü anlatmak istersek; 1985 de ABD pizza hamuru piyasası 5 milyar $ idi. Türkiye’nin aynı yıl ihracatı 8 milyar $ olmuştu. İşte bu Pazar kapısını açtığı ülkeyi ihya ediyordu. Japonya ve Kore mucizesi böyle yaratıldı.

Doğu Bloğu 1989 yılında çökene kadar yetmişlerin sonu ve seksenlerin başı ABD ekonomisi için sıkıntılı yıllardı. Pazar üretime yetmiyordu. İşsizlik ciddi tehditti. Çözüm özelleştirmelerde bulundu. Madem SSCB taraftarlarına bir şey satılamıyordu, o zaman Batı cenahındaki kamu işletmeleri özel sektöre yani ABD sermayesine geçsindi. Dünya’da bir özelleştirme furyası estirildi ve yeni pazarlar yaratıldı.

SSCB sistemi göçünce yine ABD ekonomisine gün doğdu. En az 15 yıllık bir Pazar el değiştirmişti. Artık kimseyi desteklemeye gerek yoktu. İlk bilet 1997 yılında Güney Asya krizi ile Japonya, Kore’ye kesildi. Bu ülkelerin uluslar arası şirketlerine kısaca ABD pazarına mal satacaksanız fabrikanızı buraya kurun dendi. Onlar da emre uydular.

Avrupa ise farklı bir hikayeye dönüştü. Artık AET değil tek bir devlete (konfederasyon) dönüşmüş AB vardı ve ekonomi, sosyal refah konusunda tarih yazıyorlardı. AB’ye bir başbakan ve dışişleri bakanı bile atamışlardı. ABD ile benzer malları üretip Dünyaya satıyorlardı. ABD’de Kaliforniya Oligarşisinin ürettiği sofistike silah sistemlerine olan talep de ortadan kalkmıştı. ABD başkanları NATO yoluyla müttefiklerini silah almaları konusunda sürekli sıkıştırıyordu ama düşman olmayınca kimse silah almak istemiyordu. Küçük çatışmalar için milyarlarca dolarlık siparişler gelmiyordu.

Bu arada 2009 finansal krizi patladı. Durgunluk korkusu yine ABD ekonomisinin kapısını çalmıştı. Neyse ki FED başkanı Sn. Bernanke 29 buhranı uzmanı idi. Süreci az hasarla yönetti. Ama ABD ekonomisine en büyük desteği Çin verdi. Ucuza üretti ve ABD’ye sattı. Çok tasarruf etti(gelirin %55’i), tasarrufu ile de Amerikan hazine bonoları aldı. Wallmart(ABD’nin devasa zincir marketi) CEO su ABD’de enflasyonun iki puanını Wallmart’ın sildiğini, bunu realizeetmenin kaynağının ise ucuz Çin malları olduğunu ifade etmişti. Çin’nin desteği ile ABD bir on yıl nefes aldı. Tüm Dünyanın sermayesi 2010’dan sonra ABD borsalarına ve tahvillerine aktı. ABD halen ülke dışındaki 1 trilyondan fazlaDoları faizsiz ve kaynaksız sermaye olarak kullanmaktadır. ABD tahvillerine yatırılan para ise Amerikan hazinesi ve WallStreet için ayrı, tatlı bir kaynaktır.

Son çeyrek yüzyılda ABD yeni pazarlara ulaşamasa da üretiminin artmaması nedeniyle çok sıkıntı yaşamadı. Ortalama %2 büyüyen ekonomi şirketler için yetersiz olsa da yurt dışından gelen finansman ve yönetilebilen cari açık ile ekonomi bugünlere geldi.

Araştırma ve geliştirme için ABD son çeyrekte daha az yatırım yaptı. Yetkililer bu durumun normal olduğunu, Dünya ARGEsinin kendilerine çalıştığını belirterek önemsemediler. ARGE ye aktarılmayan kaynak şirketlere bir avantaj olarak gözüktü. Dünyanın ARGEsini transfer et, Çin’de ürettir,Dünya’ya sat, ABD’de keyfini sür sistemi kuruldu. (Bu arada Kore çip teknolojilerine yatırım için 800 Milyar $ kaynak ayırdı).

Son beş yılda ABD ekonomi yönetimi yanlış yapıldığını anladı. Önemsenmediği için ABD pazarları açık tutulanfasoncu rakipler bir günde onlarca patent başvurusu yapar hale geldiler. Teknoloji üreten Çin firmaları her alanda rakiplerini zorlamaya başladılar. Hindistan ve tüketim gücü olan başka ülkeler de Çin örneğini takip ederek benzer başarıyı tekrar etme sürecine girdiler.

ABD ise küresel rekabette Çin’den önce AB’yi zayıflatma yolunu seçerek hata yaptı. Çin’deki gelişmeyi göremedi dersek yanılmış olmayız. Onun yerine AB’nin önünü kesmek öncelikli oldu. İngiltere’yi kışkırtarak AB’nin bir devlet olma projesini sabote etti. Sonra yaşlı İngilizlerin milliyetçilik damarına basarak BREXIT olayını gerçekleştirdi. 2014 yılından buyana da AB’yi Rusya ile savaştırıp gücünü azaltma politikaları izledi.  Bir yandan da NATO’yu silah satmak için kullandı. Halen Avrupa’nın savunma bütçelerini artırmak için baskı kurmaya devam ediyor.

Sn. Trump ikinci başkanlığına ABD ekonomisini yeni bir raya oturtmak için hızlı başladı. Ekonomi ekibi madem Dünyada ABD için yeni pazarlar yok, kendi pazarımızı başkasına yedirmeyelim fikri ile ortaya çıktı ve uygulamaya başladı. Sn. Trump’ın bizi kazıklıyorlar diye feryat ettiği konu işte tam bu durum. Yıllarca komünizme karşı kolladıkları ülkeler, ucuz mal almak için ses çıkarmadıkları ülkeler şimdi fonksiyonları kalmayınca kötü oldular.  

Şimdi amaçlanan, dış ticaret açığını azaltmak, ekonominin borç yükünü hafifleterek finansal kontrolü elden bırakmamak olarak gözüküyor. Bu arada işsizliği artırmadan, gelir dağılımını daha da bozup toplumsal tepki çekmeden süreci yönetmek hedeflenmektedir.

Gümrük vergilerini yükselterek pazara girişi zorlaştırıp ithalatı azaltmak ve mal satmak isteyeni de ABD’de ürettirmek üzere hızla gümrük vergileri artırıldı. Özellikle Çin hedefe konuldu.

Peki bu plan gerçekleşecek mi? Yan etkileri ne olacak? Turizm nasıl etkilenecek?

Bu plan en azından kısa sürede gerçekleşmeyecek. Trumpşirket yönetmediğini kısa sürede anlayacak. Elbette Trump’ınekonomi programı bir mantık barındırıyor ama uygulaması için on yıllar gerekiyor. Çin bugünkü haline beş yılda gelmedi. Üstelik Dünya’da sadece Çin ve ABD diye iki ülke yok. Uygulanan politikalardan tüm Dünya ekonomileri etkilenecek. Ortaya çıkacak etki ve tepkiler tam olarak asla öngörülemez.Piyasaların yönünü belirleyen onlarca faktörden sadece biri gümrük vergileridir.

Gümrük vergilerindeki ani ve yüksek artış enflasyonu artıracaktır. Halkın refahını düşürecektir. Fiyatlardaki değişime ayak oyduramayan sektörlerde iflaslar olacaktır. İşsizlik tüm Dünya’da artacaktır. Devletler toplanan vergileri de düşük gelirliler için ya da zorlanan şirketleri finanse etmek için harcamayacak, büyük ihtimal küresel rekabet gücünü artıracak yeni teknolojilere yatırım yapacaklardır. Siyaset yönü belirlenemez şekilde değişecektir. Daha radikal gruplar iktidarlara gelecektir.

Uluslar arası turizm de maalesef bu süreçten olumsuz etkilenecektir. Özellikle ABD pazarından pay alan ülkeler sıkıntı yaşayacaklardır. ABD’li turizm yatırımcıları ise düşük dolar değeri sayesinde bir dönem yüksek talep görseler de 3-5 yılda fiyatlar dengeye oturacağı için kar artışları kalıcı olmayacaktır. Türkiye turizmi çok etkilenmeyecektir. Rusya pazarı sağlam duracak, Almanya ve İngiltere pazarları uzun vadede etkilenecektir. Fakat Türk turizminin tatil odaklı olması orta ve alt orta gelir gruplarını çekmeye devam edecektir.

Yorumlar

  • Lütfen Bekleyin.

Yorum Yaz