• 24 Nisan 2021 11:39
  • 0
  • 3 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Galiçya'dan Donbas'a

Bu yazıyı dinleyin
Refet Kayakıran 24 Nisan 2021 Galiçya'dan Donbas'a

 

18 yaşında Ege’deki köyünden alınıp biraz eğitilip doğru Galiçya’ya cepheye gönderilen rahmetli Gazi dedem, Rusya’ya karşı Alman ve Avusturya-Macaristan İmparatorluklarının yardımına koşan bir Osmanlı askeriydi.  Osmanlıyı zerre kadar ilgilendirmeyen bir coğrafyada yenilmekte olan ve binlerce ölü-yaralı yanı sıra yüz bine yakın esir veren Alman ordusuna Rusya karşısında desteğe giden Osmanlı ordusunun binlerce şehit mezarlıkları bugün Ukrayna topraklarında durmakta. (Ukrayna’nın batısında Polonya sınırına yakın Galiçya bölgesini bugün ‘’bayi toplantılarının cazibe şehri’’ Lviv’den dolayı belki öğrenmiş bir kesim oradaki Osmanlı şehitliklerini bilebilir)

Rusya’nın 1917 ihtilali ile savaştan çekilmesiyle bu cephe kapanmış ve dedem birliğiyle diğer cephelere gönderildikten sonra 1918 de İstanbul’a dönmüş... Kuvayi Milliyeye katılmak için Anadolu’ya geçip Kurtuluş Savaşımızın tüm cephelerinde savaşmış, Sakarya zaferi sonrası 29 Eylül 1921 de 221 nolu İstiklal Madalyası ile taltif edilmiş ve 9 Eylül 1922 de İzmir’i kurtaran ordumuzun bir Süvari Teğmeni olarak Kadifekale’ye bayrağımızı çekmiş bir Gazidir. (Tüm Kurtuluş Savaşı Gazilerimizi ve Şehitlerimizi şükran, minnet ve rahmetle anarım)

1914 te iki Alman Gemisinin Akdeniz’de İngilizlerden kaçarak Osmanlı’ya sığınması üzerine gemilere Osmanlı bayrağı çekerek korumaya alan ve daha sonra Rusya limanlarını bombalama kararı alan Vahdettin ve hükümeti herhalde 2 gemi için koca bir imparatorluğu bitireceklerini hiç öngörememişlerdi. Aynı anda Kafkasya’dan, Sina, Yemen çöllerine, Çanakkale’den Makedonya’ya 10 cephede savaşmak zorunda kalan Osmanlı’nın, I. Dünya Savaşının sonunda tüm bu topraklarla birlikte Anadolu’yu da, başkent İstanbul’u da, düşmanlara teslim ederek yok olmasının bu 2 gemiye pasif davranan yöneticiler eliyle olduğu aslında çok basit ve sembolik bir gerçektir. 

I.Dünya savaşındaki bu gaflet, çok şükür ders almış yöneticiler elinde II. Dünya Savaşında gösterilmemiştir! Yoksa Boğazdan geçmek isteyen Hitler in veya karşı tarafın gemileri sırada beklemekteydi! Geçememelerinin tek nedeninin savaşın ne olduğunu bilen basiretli yöneticiler elindeki Montreux anlaşması olduğunu herkes çok iyi bilmektedir! Bugün Türkiye’de yaşayan bizlerin hayata gelmesinin tek nedeni; dedelerimizi, ana ve babalarımızı 1940 larda savaşa sokmayan İsmet Paşa ve hükümetinin gösterdiği kararlı tutumdur. 

Dedelerimizi en son Ukrayna’nın batısında savaşa sokan Osmanlı, Ukrayna’nın doğusunda da daha önceki dedelerimizi epey savaşa ve yenilgilere sürüklemiştir. Ve İmparatorluğun kesintisiz toprak kayıpları da, Ruslara karşı sürekli yenilgileri de ve hatta Rusların İstanbul’u dahi işgalinin ilk adımları buralardan başlamış, koca bir imparatorluk bu tür maceralarla batmıştır.

Don nehri havzası anlamındaki Donbas, Don nehrinin Rusya’dan doğup güneyde Azak denizine aktığı havzada bulunduğundan, tarihi açıdan Türklere, Kırım Hanlığına, Galiçya’dan daha yakın tarihi bağlar taşısa da 1774 yılında Küçük Kaynarca ile bu bölge de tamamen elden çıkmıştır. 

Ukrayna’nın Doğu sınırı Donbas’ta günümüzde yaşananlar ile Batı sınırı Galiçya’da 1914 te yaşananlar, sanki büyük benzerlikler taşımakta. 18. Yüzyıldan itibaren beceriksiz yönetici ve padişahlar elinde her savaşta yenilen, sürekli toprak kaybeden Osmanlı’nın durumu bu benzerliklerin dersleriyle doludur. 

Ve aslında bu en büyük dersi alanlar, yine Osmanlı askeri olarak yetişmiş ve imparatorluğu tamamen kaybeden son Osmanlı yönetimine rağmen yepyeni bir Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı destanı ile kurmayı başarmış Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarıdır. Bıraktıkları miras da nettir…

Yurtta Sulh Cihanda Sulh!