• 08 Mayıs 2021 19:46
  • 0
  • 3 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Gırtlak dokuz boğumdur, sekizini yut birini söyle.

Bu yazıyı dinleyin
Bahattin Yücel 08 Mayıs 2021 Gırtlak dokuz boğumdur, sekizini yut birini söyle.

Salgın sürecinde özellikle son günlerde, bazı yetkililerimizin demeçleri ve bu sezona ilişkin beklentilerini açıklamaları, yukarıdaki atasözümüzü anımsattı. Sayın Bakanlarımızın düşüncelerini yansıttıkları, demeç ve yorumlarını okudukça, dünyada ve Türkiye’de turizmin gelişiminden ve sektördeki yeni eğilimlerden haberdar olduklarını sanmak yanıltıcı olurdu. 

Belki başarılı bir sektör mensubu olması nedeniyle, Kültür ve Turizm Bakanı bu değerlendirmenin dışında tutulabilirdi. Ama aldığı son kararlar ve sektöre yaklaşımı; Sayın Ersoy’un da yukarıdaki genellemeden istisna edilmemesi için yeterli.

Günümüzden 60 yıl önce geçerli sayılabilecek, turizmin bacasız sanayi olduğunu vurgulayan, “turist döviz getirir” söyleminin yetersizliğini, siyaset kurumunun ve sektör yöneticilerinin kabul etmeleri, son krizle kaçınılmaz hale geliyor. Dünya pazarındaki değişimi görmeden, getirilen yasaklar ve uygulama hedef pazar ülkelerde umulan yararın tersine, zarar vermeye başlıyor. 

Turistlerin gidecekleri coğrafyayı seçerken, gündelik yaşamını paylaşacakları insanların, toplumsal ilişkilerinden, kültürel yaklaşımlarından, hoşgörülerinden ve en önemlisi objektif hukuk kurallarının geçerliliğinden, çok etkilendikleri gerçeği dikkate alınmıyor. 

Oysa yasaklar, ötekileştirme eğilimleri, kadın erkek eşitliği, çevre ve tarihsel yapılara karşı duyarlı davranılması, gidilecek ülkenin seçiminde, son derece önemli rol oynuyor. İnanç özgürlüğünün sınırlandığı ülkelere, günümüzde turistlerin gitmeyişi bu nedenledir.

Türkiye’de kamuoyunun salgına ilişkin sağlıklı bilgilendirilmeyişi, turistlerin gelişlerini de olumsuz etkiliyor. Örneğin bazı Bakanlarımızın son birkaç gün içinde, kaynak pazar ülkelerde yaptıkları konuşmalar ve verdikleri uygulamaya ilişkin örneklerin, amaçladıkları turist gelişine katkı yapması bir yana engel olduğu ortada. 

Türkiye’nin tek başına kendi yurttaşlarına yasak uygulaması, yararlı değil zararlı sonuçlar veriyor. 

Ülkeleri kırmızı listedeki yabancılara, turist oldukları için -üstelik- test dahi istenmeden, Türkiye’de serbestçe dolaşma olanağı tanınması, yurt dışında sadece tepkilere yol açmakla kalmıyor. Yabancı basında alay konusu oluyor. 

Demokrasi standartlarına uyulmadıkça, konaklama tesislerine ya da yiyecek-içecek hizmeti sunan işletmelere verilecek güvenlik sertifikalarının yetersiz kalacağını söylemeye gerek yok. Üstelik biraz da kurnazlıkla bu denetimlerin, bazıları konuyla doğrudan ilgisi bulunmayan, yurtdışı kuruluşlara yaptırılması ise anlaşılır gibi değil.

Henüz gelişmeler sektörde yeterince tartışılamadı. 

Ancak bu kez Almanya ve Rusya’nın ardından, Fransa ile İngiltere’nin de Türkiye’yi, gidilmeyecek ülkeleri tanımlayan “kırmızı listeye” almaları, çok ciddi bir tavır olarak değerlendirmeli. 

on gelişmeler üzerine bir eylem planı hazırlanmasının, her zaman olduğundan daha acil hale geldiğini söylemeye gerek var mı?

Acil eylem planı çok basite indirgenerek hazırlanmalı.

Öncelikle bazı Sayın Bakanlarımızın turizmin inceliklerini ve temel niteliklerini dikkate almadan demeç vermekten vaz geçmeleri bu süreçte çok önemli. Kültür ve Turizm Bakanımızın ise her ay bir sonrakine aktararak kurguladığı; “bu ay turist gelecek” saplantısından vaz geçmeleri gerekiyor.

Unutmayalım, turist kuşkusuz salgınla mücadelemizin yetersizliğinden etkileniyor. 

Ama 

Türkiye’nin yurtdışındaki algısının da, en az salgın kadar olumsuz yansımalarını dikkate almalıyız.