• 24 Aralık 2020 00:05
  • 0
  • 6 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Ben hep yenilmeye mahkum muyum ?

Bu yazıyı dinleyin
Erdal Çelik 24 Aralık 2020 Ben hep yenilmeye mahkum muyum ?

Genellikle turizm içerikli yazılarımla sizlerle buluştuğum bu köşede, 

bu sefer bambaşka bir konu ile karşınızdayım. 

Çocukluğumun geçtiği 1970’lerin son çeyreği ve aklım erip düşünmeye başladığım 1980 lerin ortası halen hafızamda.

Akşama kadar koşturduğum toprak ve tozlu köy sokaklarında, bir mola verip, babaannemin huzur kokan evinde «taş değirmeni undan mayalanıp toprak saçta pişen buğday ekmeği » ni toz şekere banarak yediğim ve evimizdeki grundig marka teybimizden dinlediğimiz kasetlerden « topluma empoze edilen bir dönemin müzik kültürü » nün ele alınması / alınacağı / gibi oldu yazımın başlığı.

 

Bir de o teyb ile seslerimizi kayıt altına alır, sonradan dinlerdik. 

Kim nasıl konuşmuş ? yada ne söylemiş ? diye arşiv yapardık. 

Eh ne diyelim… özlem duymuyorum ama, yaşanan güzel tecrübelerdi tabi. 

Şimdi telefondan kayıt yapıp dünyanın bir ucuna gönderebiliyoruz.

Geçmişten bu güne, tüm zamanlarda İNSAN bu hayatta hep mutlu olmak istemiştir. / ister.

Hiç kimse ağlamaklı ve kederli bir hayat için anasından doğmaz / doğmamıştır. 

Ancak yaşamı mutlu kılan şeyin ne olduğunu görmemiz  konusunda zihinlerimiz bazen körleşir.

Ve doğduğumuz evler, ailelerimiz, yaşadığımız çevre bizim mutluluk temelimizdir. 

Mutlu bir yaşam için İNSAN  ın çevresini ve sahip olduklarını eleştirmek yerine,

Kendisi olup kendisini kendisi ile uğraşacak kadar meşgul etmesi, başkalarını değil kendisini önüne koyması mutlu bir yaşamın ilk adımı diyebiliriz.

Kalabalıkların içine kapılıp koşuşturarak, hayatımızı kazanmak için her gün kafa yorduğumuz yeni hayeller, yeni hedefler ve daha iyi bir yaşam için didinip durmaktan, hayat elimizden kayıp gidiveriyor

Bu yüzden, hayatın kısa olduğu, su gibi akıp gittiği hepimiz tarafından dillendirilir

İnsanlar,cafelerin bulunduğu bir sokaktan geçerken, yada bir pazara gittiklerinde, bu tezgah daha kalabalık gel domatesi burdan alalım, bu cafe daha kalabalık kahveyi gel burada içelim derler. 

Kalabalıkların olduğu yerlerin her zaman doğru yerler olduğunu ve kalabalıkların her zaman doğru kararlar vereceği olarak düşünürler. 

Oysa ben, bunun tam tersini düşünenlerdenim.

Kalabalıkların her zaman doğru kararlar veremeyeceğini, çoğu zaman kalabalıklardan uzak durmam gerektiğini, mümkünse kendi aklının sesini dinleyen ve daha ilkokula giderken öğrendiğimiz ata sözü, Nerede çokluk, orada b*kluku, bir confirmasyon olarak ele alıp, kimseyi üzmedenkırmadan ve asla inciltmeden  çok şükür evrilerek bu günlere gelip, yaşam yolculuğumda AMERİKA – ORTA ASYA ve ORTA DOĞU olmak üzere üç ayrı kıtada edindiğim iş ve insan tecrübeleirmden faydalar elde ederek, İNSAN önce KENDİSİ olmalı ve kendi iradesi ile geleceğine yön vermeli yani, Neşet ERTAŞ ın dediği gibi « kendim ettim kendim buldum » demeli.

Kendi doğası ve cevresi ile uyumlu olan ve başka hiçbir yolla elde edilemeyen yaşam mutlu yaşamdır. 

Zihnimiz sağlıklı ise ve kendi sağlığımızı kalıcı bir şekilde tesis etmiş isek, gerek beslenme alışkanlıklaırmız sayesinde,  gerek spor yaparak  bedenimizi dinç tutabiliyor isek, dahası  zorluklar karşısında sabredip, farkı dönemlere karşılaştığımız farklı bakış açılarına ayak uydurup, kendimizi ilgilendiren her şeye dikkat eden ama bunun için dertlenmeyen, yaşamı meydana getiren hiçbir şeye ilgisiz kalmayan ama ona da tapınmadan, hayatın bize sunduğu imkanlardan faydalanarak yaşayan insan mutludur genellikle. 

Her ne olursa olsun, mevcut durumda başına gelen şeylerden memnun olan,

Başımıza gelebilecek kötü şeylerin oturup ağlamamız için değil, güçlenip yeniden ayağa kalkmamız içindir diye bakıp, kendi koşullarına uyum sağlayan ve var olan koşullarının yarattığı her durumda aklın rehberlik ettiği insan mutludur. 

Akışına bırakalım bazen. Kanımca büyük ölçüde işe yarıyor / yarayacaktır.

Bir zaman sonra irili ufaklı bütün şikayetlerin önemsizleşeceğini / önemsizleştiğini/ şahsen  görerek devam etti yaşam yolculuğum hep.

Elbet, hepimiz farklıyız, doğal olarak çözüm yollarımızda kişiden kişiye farklı olabiliyor./olacaktır.

Şartlara takılma diyorsun yani ?  evet tabiki, aynen öyle diyorum.

Peki ; Mesela bir işte para kaybetsen üzülürsün,

Bir sevdiğin ölse gözyaşı dökersin. Siz bunada mı üzülmesziniz ? der gibi olan ifadeler duyuyorum.

Bunlar tabiki gerçekliği olan duygu unsurlarıdır.

Söz etmek istediğim bir erdemdir, bir bakış açısıdır zira bir kişi yada kişilik değildir. 

Bir insan bir işte başarısız olsa bile o insana cesaretinden dolayı saygı duymak bir ERDEM dir.

Burada başarısız olan insana üzülen yada, ne gereği vardı, boyundan büyük işlere kalmışmasaydı demek yerine, ona cesaretinden dolayı saygı duyan ERDEM den hareket ederek, söylemek istediğimi daha net anlatmış olabilirim. 

İnsanlar mallarını başkasının almasına katlanamaz ve topraklarının sınırlarıyla ilgili en ufak bir anlaşmazlık çıkmaya görsün, hemen taşa ve silaha sarılırlar.

Oysa ki bu ne kadar ilkel ve mutsuz edici bir eylemdir.

Belki de işte tam bu noktada, çocukluğumda yaşadığım ;

Damdaki öküzümüzün, köydeki bir komşu tarafından alınıp kendi tarlasını bizim öküzlerle süren insan ilişkisi  ile büyüme, yahut bizim tarlaya giren komşunun ineğini taşlamadan, yediği bizim buğdaylar karşılığında ineğin sahibi tarafından evmize gizlice gelen bir tencere yoğurt ile beslenmenip  ANA dan GÖRME MUTLULUK devreye giriyor.

Evin önünde duran sokaktaki el arabası ihtiyacı olan kişilerce ordan alınır ve işini bitiren kişi tarafından o el arabası tekrar temiz bir şekilde konulurdu oraya.

El arabası da nereye gitmiş acaba demedik / demezdi / birisi almıştır işi bitince geri getirir dedik hep.  

Parasını paylaşmak isteyen biri bulunmazdı belki ama, bunun dışında sahip olduğu somut şeyleri günlük yaşamın birçok alanlarında her an paylaşarak büyümenin vermiş olduğu güven ile sanırım, bu yazının sonunda sizlere vermek istediğim mesaj, kendi mutluluğumuza engel olma yolunda becerikliolmayalım.

Ruhen ve fiziken güçlü olmanız, ufak rüzgarlarda yıkılmadan sağlam durmanız ve bu hayatta mutlu olmak istiyorsanız eğer, o zaman  her koşulda gülümseyemeniz dileği ile

Hoşçakalın,