• 22 Nisan 2023 19:24
  • 0
  • 3 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Otelde sanat var (5)

Bu yazıyı dinleyin
Nizamettin Şen 22 Nisan 2023 Otelde sanat var (5)

Otelde Sanata Var olmaya yeni mi başladı?

Bundan önceki yazılarda otellerdeki, modern plastik sanatın  örneklerini verdim. Oysa Otellerde sanat eserlerinin, özellikle geleneksel sanatların sergilenmesi kitle turizminin ülkemizde başlangıç tarihi ile aynı dönemdedir. Yani 70’li yıllar… Üç bölgeden örnek vermek istiyorum.

Ürgüp peribacaları, yabancıların Kapadokya’sındaki, Ürgüp Büyük Otel ve efsane işletmecisi  Saffet Yatağan. Türkiye’den 1960'larda  turizm eğitimi bursuyla, Belçika’ya gidenler arasındaydı, 1939 doğumlu Saffet Yatağan. Türkiye’ye döndüğünde o günlerin yerli otel zinciri Tusan otellerinde çalıştı. 

1970 yılında Ürgüp Tusan Otelinden ayrıldı ve Belediyeye ait 108 yataklı Ürgüp Büyük Oteli kiraladı. Genç bir işletmeci olarak kısa zamanda  geniş vizyonu sayesinde birbiri ardına restoranlar oteller hatta diskotek bile işletti. Kapadokya’da bir efsane olmaya başlayan Saffet Yatağan tüm işletmelerinde yöresel sanatların ve tarihi objelerin sergilenmesine büyük özen gösterdi. 

Halı, kilimden başlayarak oyma kapılar, küpler, seramikler, işlemeli bakırlar, tüfekler, Yörük kıyafetleri, gelin başları… Benim en çok ilgimi çeken de kılıç koleksiyonu  olmuştu. 

Kuşkusuz  bunların ticaretini de bir yandan yapıyordu. 

1988 yılına kadar Ürgüp Büyük Oteli “yaşayan müze otel” gibi sürdürdü. 

1990 yılında Anatolia Dergisindeki Nazmi Kozak hoca ile söyleşisinde “Kapadokya'da yaşam, bir kültür olayının sonucu çıkmış bir olaydır… örf, anane ve gelenek satıyoruz. Bu Türk köylüsünün hala eşek arabasıyla gitmesini, yeldirme dediği beyaz örtüyü takmasını, kadın çalışırken kocasına üzümlü öğle yemeği götürmesini, üzümleri kurutmasını, kayısıları kurutması, kabak çekirdeği yapması... Bunların hep bir turizm olarak kullanılması olayı... Bağ bozumları... Bunlar güzel şeyler. Biz bunları satıyorduk Kapadokya'da.”

Saffet Yatağan’dan sonra bu geleneği Kapadokya’da üst düzeye çıkaran bir anlayışla, 2002 yılında 34 oda ve süiti, toplantı salonları, Spa’sıyla “ yaşayan müze otel” konseptinde, mağara ve taş evlerden oluşan Uçhisar’da Museum Hotel açıldı. Bugün hem geleneksel sanat örnekleri ve arkeolojik eserlerle misafirlerini hayran bırakan bir tesis.

Marmaris’de  1980 yıllarının ortalarında odaları son derece sade döşenmiş bembeyaz badanalı duvarları olan Halıcı Hotel’in resepsiyonuna girdiğinizde kendinizi Türkiye’nin her yöresinden halı, kilim, heybe, çarpana, oyma tavanlar, kapılar, tırmıklar, dövenler karşılardı. Adeta etnografik bir müze gibiydi. Sahibi Ahmet Urkay  çok mütevazi bir kişilikti, kullandığı bisiklette 2 tane de halı heybe asılıydı. Denizli’de halı ticareti yaparken turizme el atması, belgeli kolleksiyoner olarak topladığı her türlü yöresel sanat ürünlerini ve hatta arkeolojik eserleri artık birbiri arkasından açtığı otellere sığdıramadı. Önce Marmaris Çamlı köyünde açtığı müzede sergiledi. Müzeyi genişleterek Denizli Karahayıt’daki 3 katlı otelinden dönüştürdüğü, Ahmet Urkay Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, 8 salon 4 depo açık ve kapalı alanlarında 4.000 parça eser bulunuyor.

Üçüncü örnek 1977 yılında Çelik Gülersoy başkanlığındaki Türkiye Turing Otomobil Klubü tarafından satın alınarak restore edilen İstanbul Sultanahmet’deki Yeşil Ev oteli. 19 odası, Türk halıları, değerli tablolar, İstanbul gravürleriyle ve dönemin çok değerli sanatsal eşyalarıyla süslenmiştir. Bugün yarımadada açılmış olan birçok butik otele, örnek olan Yeşil Ev ve Soğuk Çeşme sokağı, İstanbul’a çok özel eserler kazandıran “rol model” olan Çelik Gülersoy’u bize hatırlatır.

Otel nasıl bir yerdir? Sorusuna sadece konaklanan, tatil yapılan bir yerdir diye cevap vermek artık çok geride kaldı. Yeni anlayışta otel, bulunduğu yörenin anatomisinin tümünün yansıtıldığı, misafirlerine “yaşam stili” sunan, rahat nefes aldıran yerdir. Günümüz felsefecilerinden Dücane Cündioğlu “Sanat olmasa nasıl nefes alabilirim, bilmiyorum” diyor. 

Evet, Otelde Sanat Var olursa misafirler rahat, keyifli nefes alır…