Geçmişin Gölgeleriyle Bugünün Işığında
2025 yılından geriye doğru bakınca, rakamlar büyümüş, hedefler aşılmış, rekorlar kırılmış görünüyor. 60 milyon turist hedefi aşılıp 62,2 milyona ulaşılmış. İç turizm rakamları milyonlarla ifade ediliyor. Geceleme süreleri, seyahat sayıları, gelir hedefleri dudak uçuklatıyor.
Ama insan durup düşünüyor...
Hangi ara vardık bu sayılara? Nasıl vardık?
Peki neye mal oldu bu büyüme? Kimler hangi emeklerle bu yolları döşedi? Ve kimler unutuldu geride, sesini duyuramadan, alkışlanmadan?
Turizmin bugünkü görkemli rakamları, yalnızca bugünün çabasıyla değil, dünün sessiz kahramanlarının teriyle yoğruldu.
Bu metin, o gölgede kalan isimlere, silikleşen izlere, hatırlanmayı hak eden gayretlere bir saygı duruşudur.
Geçmişe saygıdır.
Beyaz Atlarına Binip Gidenler: İç Turizmden Dijital Dönüşüme Bir Hafıza Notu
Onların kabahati miydi erken gelmek?
İşin hamallığını üstlenmek, sektörün iç piyasasını geliştirmek için yılmadan çalışmak...
Kredi kartının dahi yaygın olmadığı dönemlerde senetle, taksitle satış yaparak turizmi erişilebilir kılmak. Çarşaf çarşaf gazete ilanları verip, kazancının büyük kısmını reklama yatırmak.
Hepsi birer öncüydü.
Ama şimdi, 2025'e geldiğimizde, bu öncülerden geriye ne kaldı?
Evet, bu sorular sorulmalı. Sadece nostalji değil bu.
Bir sektör hafızası, aynı zamanda yapısal dönüşümlerin anatomisi.
Tez konusu olur; hatta olmalı. Ama isim vermeden, kimseyi hedef göstermeden; sadece "Ne oldu, neden oldu, nerede hata yapıldı?" sorularına cevap arayarak.
Bugün iç turizmde e-ticaretin hâkimiyeti tartışmasız.
Hız devrindeyiz.
Yapay zekâ tabanlı sistemlerle müşteri tercihleri analiz ediliyor, kişiye özel öneriler sunuluyor.
Akıllı oteller, mobil rezervasyonlar, otomasyon sistemleri...
İşletmelerin maliyeti düşerken, tüketicinin konforu artıyor.
Turizm artık televizyonlarda, sosyal medyada; görünürlük eskiye göre çok daha fazla.
Ve yeni bir trend: Tesislerde Tek Yetkili Acentalık…
Tur Operatörlüğü, artık sadece paket satışı değil, işletmecilik ve yatırımcılığı da kapsıyor.
1990'ın Almanyası, İngiltere'si gibiyiz.
Ve şimdi soruyoruz: Neden yoklar?
Nerede hata yapıldı? Yanlış meslek miydi? Yanlış ülke mi ?
2000’lerle beraber çok şey değişmeye başladı. Sadece iç turizmde değil...
Kongre, incentive, luxury travel, cruise handling, yat turizmi, günlük şehir turları gibi alanlarda bir zamanlar pazar lideri olan firmalarımız nerede?
O "kartallar" da beyaz atlarına binip gittiler mi?
Yoksa yeni düzenin hızına yetişemediler mi?
Bu soruları sormak, sadece bir meslek grubu için değil, Türk turizminin geleceği için de hayati.
İşte bu nedenle bu hikâyeler unutulmamalı.
Unutulmasına izin verilmemeli.
Bir Zamanlar Avrupa’da Türk Tur Operatörleri Vardı...
Sahi, ne oldu onlara?
Almanya’da, İngiltere’de, Rusya’da, İsveç’te, Fransa’da, Avusturya’da ve daha nice ülkede...
Bavulunu kendi taşıyan, kelle koltukta yola çıkan, bazıları o ülkenin dilini bile tam bilmeden, sermayesiz ama cesaretle yola koyulan Türk kökenli tur operatörleri vardı.
Bir kısmı belki birer göçmendi.
Ama zamanla şirketleştiler, büyüdüler.
O ülkelerin büyük turizm gruplarına kafa tuttular, rekabetten korkmadılar.
Bazıları kendi markalarını kurdu, bazıları yerel zincirlerle ortak oldu, kök saldılar.
Özellikle 1990 ile 1999 yılları arasında, Türkiye turizmi zor bir dönem geçirirken…
Terör olayları sebebiyle yabancı tur operatörlerinin birer birer çekildiği o yıllarda, işte bu cesur girişimciler oluşan boşluğu doldurdu.
Türkiye’yi dünya turizm gündeminden düşürmediler.
Tesislerimizin ışıkları sönmesin diye büyük riskler aldılar.
Hayatında ülkelerinin büyük şehirlerine bile seyahat etmemiş binlerce gurbetçiyi Akdeniz’in güneşiyle buluşturdular.
Türk bayraklı özel havayollarıyla omuz omuza verip o koltukları doldurdular.
Riskle koyun koyuna yaşadılar ama yılmadılar.
Sadece iş değil, gönül de koydular.
Bir nevi ülke sevdasıyla yaptılar bu işi.
Ve bugün?
Maalesef yoklar…
Adlarını artık hiç duymuyoruz.
Bir dönemin saygıyla hatırlanması gereken kahramanlarıydılar onlar.
Adları sadece tabela değil marka olmuştu, şimdi sadece hatıra…
Ama bu hikâye unutulmamalı.
Çünkü bu hikâyede sadece kaybolan şirketlerin değil, bir kuşağın cesareti, emeği ve yurt sevgisi var.
Türk Bayraklı Havayolları: Cesaretin Kanatları
1990’lı yıllarda Türkiye’ye turist taşıyan havayollarının pistteki ayak sesleri, aslında çok daha büyük bir mücadelenin gökyüzüne yazılmış hikâyesiydi.
O yıllarda devletin tekelindeki hava taşımacılığına ek olarak, özel girişimcilerin kurduğu Türk bayraklı havayolları, büyük bir cesaretle gökyüzüne açıldı. THY dışında adını duyduğumuz yeni havayolu şirketleri, özellikle Avrupa’dan Türkiye’ye charter seferleri düzenleyerek turizmin can damarı oldular.
Kolay mıydı?
Elbette değildi. Uçak kiralamaları, yabancı ülkelerde slot bulma savaşları, finansman sorunları, sigorta maliyetleri ve her an değişebilen güvenlik riskleriyle dolu bir dönemdi.
Ama bu şirketler yılmadı. Hatta birçok durumda, Türk kökenli tur operatörleriyle omuz omuza vererek, turizm destinasyonlarına güven tazelediler. Almanya, Hollanda, Belçika ve İngiltere gibi pazarlardan Türkiye’ye turist taşıyan bu uçaklar, sadece yolcu değil, umut da taşıdı.
Birçoğu, dev rakiplere karşı ayakta durmaya çalıştı. Bazısı büyüdü, bazısı yok oldu. Ama her biri Türkiye’nin o zorlu döneminde, gökyüzünde iz bıraktı.
Bugün isimleri anılmıyor olabilir.
Ama onların kanatları olmasaydı, Türkiye’ye gelen milyonlarca turistin gelişi belki de sadece bir istatistik hayalinden ibaret kalırdı.
Bu yüzden, onlar sadece havayolu değil... Cesaretin ta kendisiydi.
Lütfen Bekleyin.