Gran Canaria
Okuduğum bir kitapta “Bilim insanları var olan bir şeyi araştırır, inceler ve bunu makaleye, kitaba, bildiriye vb. dönüştürerek onu öğretilebilir hale getirir” yazıyordu. Alanımızla ilgili olduğu için şu örneği vermek istiyorum. Günümüzde onlarca turizm çeşidi var ve hepsi de o turizm faaliyetine katılanlar tarafından değil, biz dışarıdan gözlemciler tarafından adlandırılmıştır.
Sağlık için seyahat eden biri kendisini sağlık turisti olarak adlandırmıyor. O kendisini bir hasta olarak tanımlıyor. Ya da deniz-kum-güneş turisti sadece dinlenmek, gezmek ve görmek için tatile geliyor. Biz onu deniz-kum-güneş turisti olarak adlandırıyoruz.
Dieter Lange’nin dediği gibi “bir iş yaparken ya ilk olacaksınız, ya en hızlı olacaksınız ya da farklı olacaksınız. En ucuz olmayı amaçlarsanız aynı ürün ve hizmeti sizden daha ucuza sunacak birileri mutlaka çıkar”. Yani uzun lafın kısası, fiyat üzerinden rekabet etmek doğru bir seçenek değil…
Talassoterapiyi araştırırken ziyaret ettiğim ve yaşadığım ülkeleri ya da destinasyonları yazmıştım. Bu yazımda Gran Canaria’ya biraz yakından bakalım istedim…
Araştırmalarımdan öğrendim ki özellikle hem Tunus hem de Gran Canaria (İspanya) Yakın Batı’daki (Avrupa) turist taleplerini yakından takip ederek yeni sağlık anlayışı, yani wellness’ın (sağlığı korumak ve geliştirmek) yaygınlaştığını tespit etmişler, turistik ürün ve hizmetlerini hem alt hem de üstyapıyı gereklilik düzeyine göre tasarlamayı başarmışlar. Tüm bunları yaparken her iki destinasyonun da amacı turist sayını artırmak olmamış, bilakis turizm gelirlerini artırmak ve aynı zamanda hem sağlık turizmine yönelik hem de lüks sınıfta yeni bir ürün kurgulamak ve pazara sunmak olmuş.
Gran Canaria, Büyük Köpekler Adası olarak Türkçeye tercüme edilebilir. Bu şekilde tercüme edilince Kanarya Adaları birçok Türk için esprisini biraz da olsa kaybetmiş midir acaba diye düşünmeden edemedim…
Bir destinasyon düşünün okyanusun ortasında, yıl boyunca hava sıcaklığı 20-25 derece arasında, çiçekler tüm yıl boyunca açıyor… Tam yaşanılacak yer diye düşünüyor olabilirsiniz...
2007 senesinde katılmış olduğum bir infogezi esnasında Gran Canaria’yı yani Kanarya Adaları’nın en büyüğünü ziyaret etme fırsatım olmuştu. Creme de la creme diyebileceğim şekilde karşılanmış ve ağırlanmıştık. Sonuçta Ada’yı ve Ada ile birlikte konaklama tesislerini de Almanya pazarına sunacak olan kişilerdik. Katıldığım ilk infogezi olduğu için uyum sağlama sürecinde biraz zorlanmıştım. Bir günde 5-10 oteli ziyaret ediyorduk. Bazen ziyaret ettiğimiz otelleri karıştırdığımız bile oluyordu…
Ada’nın turizm geçmişi, yaptıkları ve yapmayı planladıkları “Türkiye'de Turizm ve Sürdürülebilir Kalkınma: Kaynaklar, Çeşitler, Sorunlar, Perspektifler: Alanya Örneği” başlıklı bir doktora tezi hazırlayan benim için önemli ip uçları veriyordu. Ada’da da turizm Alanya’daki gibi başlamıştı.
Önce biraz daha geçmişe, Gran Canaria’da turizmin başlangıçlarına gidelim birlikte…
Ada, 19. yüzyıl sonlarında İngiliz aristokratlar ve zengin Avrupalıların uğrak yeri olmaya başlamıştı. Turizmin Ada’da başlangıcında sağlık turizmi ön plandaydı. Özellikle solunum yolu rahatsızlıkları olan Avrupalılar için ılıman iklim çok uygundu. İlk oteller 1890’lı yıllarda Las Palmas’ta inşa edilmiştir. Turizmde gelişmeyi İspanya’da ortaya çıkan iç savaş (1936-1939) sekteye uğratmıştır.
1950’li yıllardan sonra Avrupa genelinde ekonomik refahın artması, hava yolu ulaşımının demokratikleşmeye başlaması ve charter uçuşların artması, Gran Canaria’da kitle turizminin başlamasını tetiklemiştir. Ada’nın Güney Kıyıları, Playa del Ingles, Maspalomas ve San Agustin, turistik alt ve üstyapının inşa edilmesiyle turizm için çekici hale gelmiştir.
İnfogezi esnasında bize anlatılan şu bilgiyi de sizinle paylaşmak istiyorum. Özellikle Playa del Ingles’te başlangıçta küçük oteller, küçük havuzlar ve küçük restoranlar zaman içerisinde turistlerin beklentisini karşılamayınca bu otellerin bir kısmı Ada yönetimi tarafından yıkılmış ve açılan boş alanlara yeşil alanlar, rekreasyon alanları, eğlence, alışveriş mekanları vb. inşa edilmiştir.
Yıl boyunca, yukarıda bahsettiğim gibi, uygun hava koşullarının olması, Ada’yı özellikle Avrupalılar tarafından çok tercih edilen bir kış turizmi destinasyonu yapmıştır. Özellikle Almanya, Birleşik Krallık ve İskandinav ülkeleri Gran Canaria’yı çokça tercih eder olmuşlardır. Artan talebi karşılamak için turizm alt ve üst yapısına yatırımlar devam etmiştir.
İnfogezi esnasında Ada’nın çok düzenli ve temiz olduğunu gözlemledim. Bu yazıyı hazırlarken de araştırmalarımda özellikle 2000’li yıllardan sonra turizmde çeşitlendirmeye gidildiği ve bunu da sürdürülebilir bir bakış açısıyla yaptıklarını gördüm. Eko-turizm, kırsal turizm, gastronomi turizmi, kültür turizmi ve spor turizmi.
Özellikle spor turizminde, Ada’nın kırsal kesimlerine seyahat ederken yolların asfalt kalitesi ve yol kenarlarındaki bariyerlerin düzeni dikkatimi çekmişti. Günün ilerleyen saatlerinde otobüsle volkanik alanlara turumuzu yaparken, önümüzde ve arkamızda karşı yönden gelmekte olan yüzlerce bisikletlinin Gran Canaria’ya kamp yapmak için geldikleri, rehberimiz tarafından dile getirilmişti. Ada yönetimi hem yolları çok kaliteli bir şekilde inşa etmiş hem de bisikletçilerin olası bütün ihtiyaçlarını düşünmüştü. Yol boyunca tamir, yedek parça ya da istenilen her türlü bisikletin kiralanması mümkündü. Yok yoktu yani…
Asıl anlatmak istediğim Gran Canaria’da talasso konusu. Buna bir sonraki yazımda devam edeceğim…
Lütfen Bekleyin.