• 03 Ekim 2025 11:27
  • 0
  • 8 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Hippiler-7: Sultanahmet’teki Hippi Mekânları (Yener’in Yeri)

Bu yazıyı dinleyin
Nazmi Kozak 03 Ekim 2025 Hippiler-7: Sultanahmet’teki Hippi Mekânları (Yener’in Yeri)

Sultanahmet’te, Yerebatan Sarayı’nın hemen üstünde, Milyontaşı’nın arkasında yer alan aralıkta, üç yıldızlı bir otelin bodrum katında babasından miras kalan on metrekarelik, yirmi kişi kapasiteli bir kahvehane, 35 yaşındaki Sıtkı Oruç tarafından 1964’te aşevi (lokanta) olarak işletmeye açılır.

Sıtkı Oruç, 1990 yılına kadar burayı işletir. Başlangıçta sadece aşevi olan mekân zamanla bira servisi de veren bir meyhaneye dönüşür. “Yener,” “Yener’in Yeri,” “Yener’s Restaurant,” “Yener’in Lokantası,” “Yener’in Meyhanesi” veya “Fasulyeci Yener” adlarıyla anılan bu mekânın en önemli özelliği, sıcak yemek olarak her zaman kuru fasulye bulundurmasıdır. Fasulyeye ek olarak pilav ve turşu da sunulur. Belediyeden üçüncü sınıf ruhsat alan, içine ancak sekiz masa ve yirmi kişinin sığabildiği, dışarıdan bakıldığında kirliymiş izlenimi veren (aslında gerçekten de kirli ve paslı olan) bu aşevi hakkında Altındal şöyle der:

“Lokanta bizim gözümüze salaşın ötesinde, biraz da pis gelirdi ama içerisi günün her saatinde kalabalık olurdu. Burası genellikle hippilerin mekânıydı. Yemekler yenir, gitarlar çalınır, şarkılar söylenirdi.” (Altındal 2007: 45-46; Yoker 2014: 57).

Aytunç Altındal, Yener’in Yeri’nin girişini şu şekilde betimler:

“Yener adlı küçük bir aşevinin kapısına konmuş bir çinko tabela. Üzeri kırmızı, sarı ve mavi çiçek desenleriyle süslenmiş… İşte bu küçük aşevi.” (Altındal 2007: 45).

Yener’in Yeri’ni dünyaca ünlü kılan ise hippilerin buluşma mekânı olmasıdır. Bu küçücük yere her gün onlarca hippi gelir; yer, içer, arkadaşlarıyla buluşur; gitar çalınır, şarkılar söylenir, Yener’le sohbet edilirdi. Buranın tanınmasını sağlayan bir diğer unsur da Yener’in hippilerin “babası” gibi davranmasıdır. İşe ilk başladığında takım elbiseyle ve kravatlı dolaşan Sıtkı Oruç, zamanla hippi felsefesiyle tanışır; kendini hippi olarak tanımlar, giyiminden davranışlarına kadar bir hippi görüntüsüne bürünür.

Hippi Kralı Yener

Bir süre sonra Sıtkı Oruç, hippiler tarafından “Hippi Kralı” ilan edilir. Krala bir de kraliçe bulunur: İzmirli Perihan. Henüz 16 yaşında olan Perihan, hippi olma umuduyla İstanbul’a, Sultanahmet’e gelmiştir. Güzel dans eden, güler yüzlü bu genç kız kısa sürede hippilerin sevgisini kazanır ve aralarına katılır. Ardından “Hippi Kraliçesi” unvanını alır. Kendisine kötü davranan bir polise “Sen nasıl olur da bir hippi kraliçesine böyle davranabilirsin!” diye çıkışacak kadar rolünü benimser. Hippilerin düzenlediği bir törenle taç giyer. Ancak 16 yaşında başlayan hippilik serüveni, 18 yaşına geldiğinde Sirkeci’de bir otel odasında uyuşturucu nedeniyle trajik biçimde son bulur. Bu hikâye daha sonra filme de konu olur.

Sıtkı Oruç’un “Hippi Kralı” ilan edilmesinde birçok etken vardır. Her sıkıntıya düşen hippiye arka çıkar; polisle, belediyeyle, valilikle sorun yaşayanların yanında yer alır. Gazeteciler ve halkla yaşanan gerginliklerde de onların sözcülüğünü üstlenir. Onlar gibi konuşur, giyinir, yer ve içer. Artık tam anlamıyla bir hippidir. Birden fazla yabancı dil bildiği de söylenir. Parası olmayanlardan ücret almaz, “yarın veririm” diyenlere itiraz etmezdi. Yemeğin servisini herkes kendisi yapar, tabağına dilediği kadar fasulye koyar; parası varsa öder, yoksa ödemezdi.

Sıtkı Oruç, 14 Kasım 1969’da Milliyet gazetesine verdiği röportajda hippiler hakkında şöyle der:

“Bu gençleri kimse sevmiyor. Oysa onların gerçek yönleri insanlıklarıdır. Bazılarından para almaz ve deftere yazarım. Fakat sadece adlarını ve soyadlarını. Adreslerini bilmem. Bir yıl sonra posta ile bu paraları gönderenler olur.”

Timothy Olayı

Sıtkı Oruç’un dünya çapında tanınmasına yol açan olay “Timothy Olayı”dır. Üzerinde yüklü miktarda esrarla yakalanan 12 yaşındaki İngiliz vatandaşı Timothy tutuklanır. Sıtkı, hem bu çocuğa hem de İngiltere’den gelen annesine destek olur. İngiliz basını olayı gündeme taşır. Timothy’nin annesi, oğluna verilen cezayı protesto etmek için Sultanahmet’teki Adliye binasının önüne çadır kurar ve aylarca burada kalır. Sıtkı, anne ve oğluna destek için esnaftan para toplar, yardım kampanyası düzenler. Bu olay, Sıtkı Oruç’u hem Türkiye’de hem de dünyada tanınır kılar (Yoker 2014: 57).

Ardından dünyanın çeşitli ülkelerinden gazeteciler Yener’in Yeri’ne gelerek Sıtkı Oruç’la röportaj yapar. Altındal, 1970 yılında şunları yazar:

“Son iki yıl (1969-1970) içinde gelen araştırmacılar arasında Batılı basın mensupları çoğunluktaydı. Amerikalı, İsveçli, Finli, Fransız, İngiliz ve Alman gazeteciler Yener’le röportajlar yapıp bunları ünlü dergi ve gazetelerde yayımladılar.” (Altındal 2007: 45).

Milliyet gazetesinde 14 Kasım 1969’da çıkan bir haberde Yener’in Yeri şöyle anlatılır:

“Bundan beş yıl önce babasından kalan kahveye dört masa eklediğinden beri Yener’in Yeri hippilerin buluşma noktası olmuş. Önceleri yalnızlıktan kurtulmak isteyenler, daha sonra parası olmayanlar, karnını doyurmak isteyenler gelmiş.”

Hatıra Defterleri

Yener’in Yeri’nin en ilginç yönlerinden biri, Sıtkı Oruç’un dükkâna koyduğu hatıra defteridir. Hippiler burada düşüncelerini, şiirlerini ve duygularını yazar, resimler çizerlerdi. Altındal 1970’te şöyle der:

“Sultanahmet’teki bu küçük aşevinde hippiler, içmişler, konuşmuşlar, tartışmışlar; sonra almışlar kalemleri, Yener’in hatıra defterine içlerinden geçenleri yazmış, resimler çizmişler. Beş kalın defter dolmuş.” (Altındal 2007: 45).

Daily Telegraph’ın Ağustos 1968 sayısında Yener’in Yeri için şu ifadeler yer alır:

“Yener bambaşka bir yer… Hippiler için Katmandu’daki Mavi Tibet Mabedi kadar kutsal… Burada beş kalın defter vardır. İçinde dünyanın dört bir yanından hippilerin henüz kimsenin anlamını çözemediği cümleler yazılıdır. Bu defterlerin yanında yüzlerce kart ve mektup da vardır. Dünyanın her yerindeki hippiler her bayram ve her fırsatta teşekkürlerini gönderirler bu saçları dökülmüş, kendi halinde, sürekli bira içen adama.”

Defterlerin akıbeti tam olarak bilinmemektedir. Sayısının beş olduğu söylenir, Altındal da beş defterden bahseder. Ancak mekân 1990’a kadar açık kaldığından daha fazla olması muhtemeldir. Yener’in Yeri, Sıtkı Oruç’un 1990’daki ölümüyle kapanır. Defterlerin ise diş hekimi olan oğlunda olduğu söylentisi dışında kesin bilgi yoktur.

Mekânın bir diğer özelliği de duvarlarını süsleyen resimlerdir. Tamamı hippiler tarafından yapılan bu resimler için Bayazoğlu şöyle der:

“Duvarları, tavana kadar pop-art resimlerle süslenmişti.” (Bayazoğlu 2004: 340).

Ayrıca Yener’in Yeri’nde, Pudding Shop’takine benzer bir ilan panosu vardı. Burada hippiler satmak istedikleri eşyaları farklı dillerde yazıp asarlardı. O yıllarda Türkiye kapalı ekonomi politikası izlediği için yabancı mallar çok değerliydi. Panoda satılık uyku tulumları, gitarlar, çadırlar, eski blucinler, fotoğraf makineleri, dürbünler, bisikletler ve birçok ikinci el eşya ilanı bulunurdu (Yoker 2014: 56).

1979’dan sonra hippilerin sayısı azalır. 1980’lerin sonunda Yener’in Yeri, hippilerden çok “berduşların” mekânı haline gelir. Giderek gözden düşer. Sıtkı Oruç, yakalandığı akciğer kanserine yenik düşer ve 1990’da Ankara’da vefat eder. Diş Hekimliği Fakültesi’nde okuyan ve sonradan diş hekimi olan oğlu, burayı kapatır. Bir dönemin ünlü hippi merkezi olan “Yener’in Yeri” artık yoktur.

 

Yararlanılan kaynaklar: Altındal, A. (2007). Dünün Belgeleri Yarının Tarihi. Ankara: Destek Yayınları; Bayazoğlu, Ü. (2014). Uzun, İnce Yolcular. İstanbul: Aras Yayıncılık; Yoker, M. (2014). Nefs-i İstanbul: Suriçi'nde Kayıp Zamanlar. İstanbul: Çatı Yayınları.

Not: Bu yazının tam metni için bkz.: Kozak, N. (2018). Hippiler. İçinde; (Kozak, N. Editör), Dünden Bugüne Türkiye’de Turizm: Kurumlar, Kuruluşlar, Turizm Bölgeleri ve Meslekler. İstanbul: Yıkılmazlar Matbaası.

 

Yorumlar

  • Lütfen Bekleyin.

Yorum Yaz