• 09 Ekim 2025 22:05
  • 0
  • 7 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Hippiler-8: Hippinin Yerlisi

Bu yazıyı dinleyin
Nazmi Kozak 09 Ekim 2025 Hippiler-8: Hippinin Yerlisi

Beatnik ve hippi akımları, ABD ve Avrupa’daki küçük ve orta burjuva aile çocuklarının hayata ve düzene karşı protestoları olarak doğdu ve gelişti. Aslına bakılırsa öyle de kaldı ve zamanla yok oldu. ABD ve Avrupa’dan Hindistan, Nepal ve Tibet’e gitmek üzere Türkiye’ye gelen (ve geçen) hippiler, özellikle Sultanahmet’i toplanma merkezi yaparak burada soluklandılar. Elbette bu akım Türk gençlerini de etkiledi.

Yaşamı farklı algılayan, ilginç giysiler giyen, günlerini müzik dinleyerek, eğlenerek, alkol ve uyuşturucu kullanarak geçiren, birçok konuda kesin retçi bir dünya görüşüne sahip hippilerden Türk gençlerinin de etkilenmemesi mümkün değildi. Ancak gözden kaçan bir nokta vardı: Hippi hareketi burjuva sınıfına tabi ailelerinden gelen gençlerin hareketiydi, o günlerin Türkiye’si ise çoğunlukla bir tarım toplumu niteliği taşıyordu. Hippiliğe özenen gençlerin yaşadığı trajedileri bu çerçevede değerlendirmek daha doğru olur. Gazetelerde, hippiliğe özenen Türk gençleriyle ilgili öne çıkarılan haberler, bütünüyle sınıfsal koşullarla ve ülkenin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik durumla ilgiliydi. Bu bağlamda yazılı basında yer alan “Hippi Perihan” ve “Hippi Yener” gibi örneklerin tümü, Türk toplumunun sosyolojik açıdan hippiliğe henüz hazır olmamasının sonuçlarıdır.

Yerli hippilerin kimler olduğuna dair yazar ve araştırmacıların değerlendirmeleri ile Türkiye Turizmi Sözlü Tarih Araştırması görüşmeleri birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Hippilik akımına uyuşturucu ve afyon ticareti bağlamında yaklaşan ve hippiliği emperyalist bir dünya görüşünün ürünü olarak değerlendiren Aytunç Altındal, yerli hippileri şöyle tanımlar:

“Bizimkiler, çoğunlukla küçük burjuva ailelerin çocukları olup 15–26 yaş arasındaki gençlerdir. Hemen hepsi yabancı dil öğreten kolejlerde ve benzeri okullarda öğrencidir ya da bu okullardan mezundur. Bir veya birden fazla yabancı dil bilirler. Aralarında üniversite öğrencileri de vardır; ders kitaplarını göğüslerine bastırmış okul kızları da. Avrupa’yı otostopla karış karış gezmiş olanlar da, İstanbul’dan dışarı adımını atmamış olanlar da vardır.” (Altındal 2007: 73)

Altındal, hippi akımının sosyo-ekonomik temellerine dikkat çeker ve bir tarım toplumu olan Türkiye’de hippi akımının gelişemeyeceğini şöyle açıklar:

“Kısacası her çeşit, her boy, her özellikte genç var ama Batılı anlamda ‘Hippy’ denilebilecek genç yok. Birkaç kişi dışında diğerleri tamamen uydurmanın içindeler. Amaç yok, kültür yok, eylem yok; saçmalık var, tembellik var, işe yaramaz ne varsa var.” (Altındal 2007: 78)

Bayazoğlu (2004: 339) ise Türk gençlerinin hippiliğe özenmelerini farklı bir çerçevede ele alır. Ona göre hippilik, maceracı bazı gençlerin özentilerinden ibarettir. Sayısı az da olsa Türk burjuva ailelerinin çocukları da hippiliğe ilgi duymuştur. Bu durum, hippiliğin doğduğu ülkelerden çok da farklı değildir. Ancak siyaseti, ekonomisi ve hatta kentleşmesi bile tarım toplumu özellikleri taşıyan bir ülkede hippilik gibi bir akımın tutunabilmesi kolay değildir:

“İstanbul’da evinden köyünden kaçıp gelmiş gençler, hayırsız evlatlar, asi çocuklar, tek tük şairler, biraz İngilizce bilen kolejliler, diskocular, motosikletçiler, meraklılar, özentiler, aylaklar, yankesiciler ve torbacılardan oluşan yerli malı bir hippi komünü de filizlenmeye başlamıştı. Biraz daha sosyetik, biraz daha uyanık olanlar Nişantaşı, Şişli, Levent gibi semtlerde kiraladıkları apartman dairelerinde ‘joint’ içiyor, ‘home music’ yapıyorlardı. İleride mutsuz evliliklere dönüşecek küçük aşklar yaşandı. Bu evlerden ‘overdose’ kurbanları çıktı; paşa, bakan, patron çocukları eroinden öldü. İntiharlar oldu.” (Bayazoğlu 2004: 339)

Bayazoğlu ayrıca, az sayıda da olsa ticaret ve sanayi burjuvazisine mensup ailelerin çocuklarının hippi felsefesini araştırma gereği duyduklarını ve Hindistan ile Nepal’e gidebildiklerini belirtir:

“İçlerinden tek tük Nepal’e, Katmandu’ya kadar gidenleri oldu. Carlos Castaneda’nın, Salinger’in, Aldous Huxley’in, Ken Kesey’in, Kurt Vonnegut’un, Jack Kerouac’ın, Hermann Hesse’nin, Allen Ginsberg’in, William Burroughs’un meşhur kitapları elden ele dolaştı.” (Bayazoğlu 2004: 339)

Yerli gençler arasında hippi olmaya meraklı çok kişi vardı. Ancak Türk toplumunun henüz sanayileşmemiş olması ve böyle bir akıma uygun yapıya sahip bulunmaması, Türk hippilerinin sayısını oldukça sınırlı kıldı. Hippi olmak isteyenler, “mahalle baskısı” nedeniyle kendilerini açıktan gösteremez, hippilik onların içinde bir ukde olarak kalırdı.

“Biz hippi olmasına hippiydik ama aynı zamanda düzenli bir aile ortamının çocuklarıydık. Bu nedenle Yener’in lokantasına sadece dışarıdan bir göz atardık. Zaten içeri girmeye gerek yoktu; dışarıdan bakıldığında merdiven altındaki küçücük lokantanın içi ayan beyan görülüyordu.” (Yoker 2014: 56–57)

“… Bugün pek çok iş adamı geliyor mesela. ‘Eskiden biz hippiydik. Hippilerden öğrenmek için, onlarla konuşmak için buraya gelirdik’ diyen bir sürü kişi var. Şimdi isimlerini veremem ama bugün üst düzey yönetici, genel müdür, CEO olmuş kişiler tanıyorum.” (Çolpan 2014)

Zamanla, özellikle 1970’lerden sonra Türkiye’ye gelen hippiler arasında hippi felsefesine uygun olmayan tipler görülmeye başladı. Bu gelişme Sultanahmet’te işin çığırından çıkmasına yol açtı. Sultanahmet uyuşturucuyla anılır hâle geldi, Narkotik Şube’nin sürekli uğradığı bir mekân oldu. Türk basını da bu durumdan kendine vazife çıkardı (!) ve neredeyse her gün hippi ve uyuşturucu haberleri yayımladı. Hippiliği gözden düşürmek isteyen ABD ve Avrupa’daki yöneticiler uyuşturucu konusunu nasıl gündemde tuttuysa, Türk basını da aynı işlevi üstlendi.

Sonuç olarak, 1960’ların sonu ile 1970’lerin sonu arasındaki yaklaşık on yıllık süreçte hippiler, Sultanahmet ve Türkiye’nin gündeminde önemli bir yer tuttu. Kamu yönetimi, yerel halk ve basın bu konuda kendi rollerini oynadılar. Ancak en büyük etkiyi, hippilik akımına şu ya da bu şekilde kapılanlar yaşadı. Ailelerinden kaçanlar, okullarını bırakanlar, uyuşturucu bataklığında kaybolanlar bu maceradan sağlam çıkamadılar.

“Oysa 68 treni Türkiye’de sadece ‘İhtiyaç Molası’ vermişti. Sonra bu tren Doğu’ya doğru fırlatılmış bir bumerang gibi kendine yolculuğuna devam etti. Kimi yerli hippiler bu trene kaçak olarak bindiler. Bunların bir kısmı dünyanın çeşitli kültürleri içinde zamanla eridi. Bazıları büyük kentleri terk edip Bodrum’da yaşamayı seçti, kimileri elçi, genel müdür, müsteşar oldu. Kimileri ise son hippiler olarak hâlâ aramızda yaşıyor.” (Bayazoğlu 2004: 339)

Yararlanılan kaynaklar: Altındal, A. (2007). Dünün Belgeleri Yarının Tarihi. Ankara: Destek Yayınları; Bayazoğlu, Ü. (2014). Uzun, İnce Yolcular. İstanbul: Aras Yayıncılık; Çolpan, N. (1946). Ortaokul. Araç, Kastamonu. 27 Kasım 2014 ta­rihli görüşme. (Görüşen: Nazmi Kozak); Yoker, M. (2014). Nefs-i İstanbul: Suriçi'nde Kayıp Zamanlar. İstanbul: Çatı Yayınları.

Not: Bu yazının tam metni için bkz.: Kozak, N. (2018). Hippiler. İçinde; (Kozak, N. Editör), Dünden Bugüne Türkiye’de Turizm: Kurumlar, Kuruluşlar, Turizm Bölgeleri ve Meslekler. İstanbul: Yıkılmazlar Matbaası.

 

Yorumlar

  • Lütfen Bekleyin.

Yorum Yaz