• 08 Aralık 2023 22:19
  • 0
  • 10 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Kalkınma sorunu-1 *

Bu yazıyı dinleyin
Kayhan Taner Özen 08 Aralık 2023 Kalkınma sorunu-1 *

 

Kalkınma sorunu ekonomistlerin en çok kafa yorduğu, ekonomi yöneticilerin çözüm formülleri aradığı, sonuçta her kafadan ayrı bir sesin çıktığı, binlerce yıldır toplumları ilgilendiren bir meseledir. Konuya kafa yoranlar değişik çıkış yolları önermekle kalmamış, gücü yetenler topluma fikirlerini dikte ederek başarılar sağlamış ya da ülkelerini harap etmişlerdir.

Kalkınma hedefine her şeyden önce toplumsal kalkınma olarak bakılması gerekiyor. Ekonomi, adalet, demokrasi, sağlık, sanat, spor, teknoloji vs. Toplumsal yaşamın her alanında eşit düzeyde yakalanan kalkınma gerçek kalkınmadır. Dönemsel olarak elde edilen askeri güç, ekonomik güç tek başına kalkınma olgusunu temsil etmez.

Günümüzde dünya gezegeni bir devlet, insanlar da bir halk olmuştur. Her insan dünyanın geri kalanı ile iletişim halindedir, ortak dil de İngilizcedir. Siyasi devlet sınırları içinde bir ulusun kalkınması da artık arzulanan bir çözüm değildir. Tüm insanlık birlikte kalkınmalıdır. Yoksa sosyal ekonomik kökenli göçler sürüp gider ve hali hazırda yaşandığı gibi daha iyi bir yaşam beklentisi uğurunda on binlerce insan yollarda hayatını kaybeder, aileler parçalanır, insanlık adına bin bir türlü trajedi yaşanır gider. 

Türkiye’nin son 50 yılda gerçekleştirdiği en önemli kalkınma projesi uluslararası turizm sektöründe yakalanan başarıdır. Fakat ülkenin geneli kalkınma mücadelesinde istenilen başarıyı elde edememiştir. Kalkınma niçin başarılamamıştır, kalkınmak için neler yapılmalıdır bu yazılarda ele alacağımız konulardır.

Kalkınmanın tarihsel geçmişine bakmadan bugünü analiz edemez geleceğe ilişkin de projeksiyonlarda bulunamayız.

Tarihte kalkınmayı başaran medeniyetlere, ulus devletlere bakıldığında ise ;

İnsanlık tarihinin geçmiş kalkınmış medeniyetleri insan yaşamına uygun coğrafyalarda ortaya çıktığını görürüz. Barınma sorununun kolay çözüldüğü sıcak iklime sahip, protein ve tarımsal ürün kaynağı sulak bölgelerde kalkınmış medeniyetler ortaya çıkmıştır. Mısırlılar, Mezopotamyalılar, Aztekler, Kongolular, Hintliler, Çinliler ve Anadolu medeniyetleri bu bakımdan ortak payda da birleşirler. Barınma, gıda, sağlık ve giyinme gibi temel ihtiyaçların kolayca çözüldüğü verimli coğrafyalarda insanın daha iyiyi arama gayretleri bol kaynaklarla birleşmesiyle zaman içinde mimari, sanat ve teknolojiler gelişmiştir.

Milattan önceki binlerce yılda gelişen bu medeniyetler sadece bölgenin bol kaynaklarını kullanmakla kalmamışlar aynı zamanda uluslararası ticaret olarak adlandırabileceğimiz ticareti de yapmaya başlamışlardır. 

Zaman içinde gelişen teknolojilerinde yardımıyla uluslararası ticaret gelişmeye başlamış ve milattan önceki son bin yıl içinde Asya’dan Avrupa’ya uzanan ipek yolu ticaret hattı kurumsallaşmıştır. Doğuda Çin’den Batıda Roma’ya düz çizgi üzerindeki halklar (Türkler en başta) kalkınmış ve gösterişli şehirler inşa etmeye başlamışlardır. 

Kuzeyden deveyle, at ve arabası ile taşınan mallar, güneyde yelkenli tekne taşımacılığının gelişmesi üzerine daha büyük miktarlarda taşınmaya başlamış, tarihsel süre içinde milada yaklaştıkça doğu ile batı arasındaki ticaretin önemi daha da artmıştır. Fakat milattan sonra beşinci yüzyıldan sonra Çin’li denizcilerin pusulayı bulmaları ve yelken bilgilerini günümüz seviyesine getirmeleri Orta Asya kara ticaret hattını tekel olmaktan çıkarmıştır. 

Çinli, Taylandlı denizciler 40-50 metreye ulaşan gemileri, verimli yelken sistemleri ve rüzgar üstüne seyri öğrenmeleri sayesinde tonlarca yükü Çin’den Hindistan’a, aynı şekilde Ummanlı ve Hintli yelkenciler de Basra Körfezine ve Kızıldeniz’e malları indirmeye başlamışlardır. Çin’den ipekli kumaşlar, Hindistan’dan baharat, Kuzey Avrupa’dan kürk, yün ve metaller karşılıklı taşınan mallar olmuş ve sadece ticareti değil geçtiği yerlerde sanayileri de geliştirmiştir.

Roma İmparatorluğu döneminde artık kalkınmanın belirleyici aktörü lokal zenginlikler olmaktan çıkıp uluslararası ticaret olmaya başlamıştır. İpek yolunun üzerinde bulunan bölgelerde kalkınma belirgin olmuştur. Hattın dışında kalan medeniyetler geri kalmıştır.

Muhteşem Roma medeniyeti toplumsal kalkınmanın zirvesi olmuş, hukuktan mimariye, sanattan spora, askeriyeden sanayiye her alanda başat gelişme sağlanmış, ticaretin önemine binaen imparatorluk mükemmel yol ağlarıyla donatılmıştır. 

Milattan sonra 4. Yüzyıl sonunda Roma ikiye bölününce ipek yolu hattının ucunda kalan Batı Roma yıkılmış ve medeniyeti orta çağın karanlığına girmiştir. Doğu ise bin yıl daha aynı ticaret potansiyelinden yararlanarak kalkınmışlığını sürdürmüştür. Hattın doğusu da uluslararası ticaretin sefasını sürmüştür.

Elbette kalkınmış bölgelere doğru geri kalmış coğrafyalardan göç hep olagelmiştir. Araplar Kuzeylerindeki hatta doğru ilerlemiş, Türkler Hindistan’a, Anadolu’ya ve Batı Avrupa’ya doğru hareketlenmişlerdir. 

Anadolu’ya yerleşen Türkler kendi taşıma teknolojileri olan deve ve kervansaraylar sistemini de beraberlerinde getirmişler, artık bakımı masraflı Roma yollarına da gerek kalmamıştır. Böylece Anadolu kalkınmış bir bölge olarak kalmıştır. 

Batı Roma ve Kuzey Avrupa’nın ahalisi ipek yolunun zenginliğinden pay almak için haçlı seferleri denilen saldırılara başlamış, Basra ve Akabe körfezlerindeki tecrübeleri sonucunda Latin yelkeni dediğimiz alçak basınç yüksek basınç prensibi ile çalışan ve rüzgar üstüne gidebilen yelkenleri öğrenmişlerdir. Böylece Akdeniz’deki gemi taşımacılığı Doğu Roma’nın tebası olan Hırvatlardan Katoliklere geçmiş ve Ceneviz, Venedik ticaret güçleri ortaya çıkıp Katolik Avrupa’da Rönesans dönemini başlatmıştır. 

Doğu Romanın Osmanlı İmparatorluğuna dönüştüğü dönemde Batı’da sıkışan halklar İspanyol ve Portekizlilerin önderliğinde kalkınma arayışlarına girmişler ve yeni yelken teknolojileri sayesinde Amerika ve Afrika’nın güneyinden Hindistan ticaretinin yolunu açmışlardır. Bu yeni uluslararası ticaret hatları ile kalkınma sırası önce İber Yarımadasına, sonra Ren Nehrinin ucundaki Hollanda’dan başlayarak Sakson ülkelerine gelmiştir.     

Yeni açılan ticaret rotaları yelkenli teknelerin mükemmelleşmesi ile verimini artırmış böylece İber’liler Orta Amerika’yı ve Güney Amerika’yı kolonileştirebilmişlerdir. Önce altın peşinde koşsalar da, koloni ahalisini tütün, pamuk, şeker kamışı işinde çalıştırarak elde ettikleri gelirlerle hızla kalkınmışlardır.

Bu arada Akdeniz ve Orta Asya ticari önemini ve refahını kaybetmeye başlamıştır. Önce Venedik ve Ceneviz gücünü kaybetmiş, ardından muhteşem Osmanlı gelirlerini ve ona bağlı olarak da refahını kaybetmeye yüz tutmuştur. Duruma müdahale etmek isteyen Osmanlı yeni ticaretten pay almayı denemek yerine Portekiz ve İspanyolları dövüp rekabeti ortadan kaldırmayı denemiş fakat olan bu işte görevli Piri Reise olmuştur. Afrika’yı dolaşan gemi hattı hızla güçlenmiştir.

İpek üretiminde tekel olan Çin ipek böceği yetiştiriciliğinin diğer halklar tarafından öğrenilmesi ve ticaret hattının sonunda yer alması nedeniyle gerilemeye başlamıştır. Artık İpek yolu Hindistan Batı Avrupa deniz yoluna dönüşmüştür. Altmış ton yükü Bombay’dan yükleyen gemi üç ayda Batı Avrupa limanlarına indirmeye başlamıştır. Mallar ucuzlamış, baharat, ipek, tekstil, çay, maden tüketimi daha geniş kitlelere yayılmıştır. 

Ticarete konu mal miktarının artması önce Ren ırmağının ağzındaki Hollandalıları işin içine almış, ardından yoksul ada devleti İngilizler nakliyeye, ticarete ve kolonileşmeye başlamışlardır. 

Bu arada İber’lilerin ilgilenmediği Kuzey Amerika’nın kuzeyine Avrupa’da aradığını bulamayan Hollandalı, İngiliz, Alman, İrlandalı, İskandinavyalı Saksonlar yerleşmeye başlamışlardır. Kuzeydeki Kızılderili olarak bildiğimiz yerli halkları katlederek bölgeyi önce insansızlaştırmış sonra da kendi yerleşimlerini kurmaya başlamışlardır. En önemli liman şehirleri (önce adı New Amsterdam olan) New York, Boston vd. olmuştur. Artık Protestan Saksonların kendileri Britanya’ya bağlı bir koloni halkı olmuşlardır.

Amerikaların doğal kaynakları Avrupa’dan ve Asya’dan gelen göçmenlerin getirdiği teknoloji ile birleşince üretim artmış, akabinde Atlantik ticareti, dediğimiz Amerika (daha çok kuzey) Avrupa ticareti patlamıştır. 

Çok geçmeden 18. Yüzyılın sonuna doğru Kuzeydeki kolonilerden bir kısmı hamileri olan İngiliz ve Fransızlara karşı ayaklanmış ve bugünkü ABD’nin kuruluş süreci başlamıştır. Amerikan İç savaşını da Latinlere karşı Saksonlar kazanınca artık gelecek 19. Yüzyıl ve 20. Yüzyıl Saksonların Yüzyılı olmuştur. İpek yolu ve Atlantik ticareti de Kuzey Avrupalı halkların tekeline geçmiştir.

Özellikle İngiltere dişinin geçmediği ABD hariç bütün dünyayı işgal edip sömürgeleştirmiştir. Elbette Fransa’sından Belçika’sına, Almanya’sından Danimarka’sına, Hollanda’sından İsveç’ine Protestan Sakson halkları sömürerek kalkınma nimetinden faydalanmışlardır. Katolik Latinler sadece tarımsal üretime bağlı kaldıklarından (nakliye kolaylaşınca üretimleri artmış, fiyatları düşmüştür) bu süreçte yaya kalmışlardır.

20.Yüzyılın başında artık dünyada keşfedilip işgal edilecek yer kalmayınca refaha kavuşan imparatorlukların halkları ve yöneticileri birbirlerinin arazilerine göz dikmeye başlamışlardır. Sonuç I. Dünya Savaşı dediğimiz dünyayı sömüren imparatorlukların mal paylaşım savaşı olmuştur.

I. Dünya Savaşı dünyada sömürgeci imparatorluklar döneminin de sonu olmuştur. Çanakkale deniz savaşında ilk kez yenilmez denilen zırhlılardan oluşan donanmalar denizin dibini boylamış, eşit koşullardaki kara savaşında da sömürgecilerin orduları bir millete (Türk Milleti) ait ordunun karşısında mağlup olmuşlardır. Böylece İngiliz’i, Rus’u, Alman’ı, Fransız’ı derken bütün hanedanlara ait güçler tarih sahnesinden silinmiştir. Elbette 600 yıldan fazla süre İpek Yolu’nun ticareti ve sanayisi ile kalkınıp refah için yaşam süren Osmanlı İmparatorluğu da yıkılmış, halkları dağılıp kendi devletlerini kurmuşlardır.

Siyasi Tarihte 1918 yılından sonraki yeni dönem ulus devletler dönemi olmuştur diye anlatılır. Acaba öyle midir? Yazımızın ikinci bölümünde 1918-2023 arası son yüzyılı ve Türkiye’nin durumunu, üçüncü bölümde ise Türkiye kalkınma yolunda gelecekte ne yapmalı, onu ele almaya çalışacağız.       

*(Değerli okuyucular kalkınma konusuna; lisans eğitimi uluslararası ilişkiler, lisansüstü eğitimleri ise 

a- turizmin uluslararası politikaya etkileri ve 

b- işletme, finans, uluslararası finansman olan ve meslek hayatı T.C. Turizm Bankası A.Ş. ve Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. geçen bir yatırım bankacısı olarak bakmaya çalışacağım.)