Sezon Biterken - 1
İktidar; sezon sonlanırken, turizmi ve doğrudan bu alanda çalışanları yakından ilgilendiren, yaşamsal önemdeki kararları peş peşe alıyor. En çarpıcı olanı, ekonomi politikası gereği, döviz kurları üzerindeki baskı uygulamaya devam etmesi. Konaklama, yiyecek-içecek ve taşımacılık sektörlerini alabildiğine zorlarken, özkaynaklarını tüketiyor.
Yurtdışı çıkışlarda alınan vergiler gelişi güzel artırılırken, artan maliyetler düşük tutulan döviz kurları yüzünden, Türkiye’yi rakip pazarlardan daha pahalı hale getiriyor. Rekabet şansı kalmıyor.
Konaklama sektörüne rakip görülen, kısa süreli konut kiralamaya getirilen zorlayıcı kurallar, pandemi sürecinde Dünya ölçeğinde aşırı talep gözlenen bu alanda, Türkiye’yi bu alanda pazar dışına itiyor. Ziyaretçilerin günlük yaşama kolayca katılmalarını sağlayan kısa süreli konut kiralamanın, yerel hizmet ve alışverişle sağladığı ekonomik katkı, göz ardı ediliyor. Pandemi sürecinde ortaya çıkan, bu yeni ürünün bireysel talebi körüklediği, aynı zamanda gidilen destinasyona duyulan güven arttırıcı katkıları dikkate alınmıyor.
Benzer yaklaşım; küreselleşen “Uber” uygulamasının sınırlandırılmasında da karşımıza çıkıyor. Genelde ülkenin, özelde bölgesel hizmetlerin, uluslararası standartlara uygun oldukları izlenimi uyandıran, bu iki uygulama Türkiye’de bazı çevrelerin rant ve çıkar hırslarına feda edildi.
Yetmemiş olmalı.
Anayasanın açık hükümlerine karşın, kıyılar ısmarlama vakıflar üzerinden yönetim ile yakınlaşan kişi ya da kuruluşlara kullandırılmaya başlandı. Kıyı bandında yer alan konaklama tesislerinin, önlerindeki açık olması gereken alanlar halka kapatılıyor.
Muhalefet partilerinin yönetimindeki belediyelere karşı başlatılan yıldırma sürecinde işletme ruhsatı düzenleme yetkisi, bir yasa değişikliği ile ellerinden alındı. Böylece önemli bir gelir kaynağından mahrum edildiler. Anayasa mahkemesinin iptal ettiği bu uygulamanın, yeniden düzenlenmesi için verilen 9 aylık süre dolmak üzere. Muhalefetin fazla oy aldığı kıyı bölgelerinde, önemli bir gelir kaynağının eksilmesine karşı alacağı tavır, gerçekten merak konusu.
Kıyı bandında doluluk oranları bir türlü artmıyor. Bu durumda özel izinlerle yeni tesisler yapılması, Türkiye’ye özgü çelişki diyebiliriz. Kuşkusuz kendi içinde tutarlı bir mantığı olmalı bu artışın.
Öncelikle turizm dışında imara izin verilmeyen bölgelerde, çekirdeğinde küçük bir konaklama ünitesinin yer aldığı yapılaşma modeli uygulanıyor. İzin verilen alanda sözde turistik amaçlı villalar bulunuyor. Sonuçta bu yapılar devre mülk ya da ortak tapu yöntemiyle örtülü biçimde satılıyor.
Bir yandan Ege ve Akdeniz’in tarihsel değerleri ve doğal güzellikleri en çarpıcı kıyıları, hoyratça tüketilirken, öte yanda Milli Parklar da turistik tesis yapılaşmasına açılmaya çalışılıyor.
Yukarıdaki gelişmeler, nedense sektörün paydaşları tarafından hiç ama hiç eleştirilmiyor. Meslek örgütleri de tepkisizliği tercih ediyorlar.
Turizmi ülkedeki genel gidişten soyutlamak, kuşkusuz gerçekçi bir yaklaşım olmaz.
Ancak hep birlikte Alphonse Daudet’nin “Altın Beyinli Adam” hikayesinin turizmin geleceğine uygulamasını sessizce seyreder gibiyiz.
(Devam edecek)

Lütfen Bekleyin.