• 26 Ekim 2021 00:06
  • 0
  • 2 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Türk Lokumu

Bu yazıyı dinleyin
Bener E. Kavukçuoğlu 26 Ekim 2021 Türk Lokumu

 

Alman düşünce adamı Hans Magnus Enzensberger “turizm teorisi “ isimli çalışmasında “turist” kelimesinin sözlüklere 1800  yılında, “turizm” kelimesinin ise 1811 yılında  girdiğini belirtir. İki yüzyıldan uzun bir süredir  yaşamımızın  içinde olan bu kavram ikinci paylaşım savaşının ardından hızla gelişmeye başlamış, gerek savaş sonrası yaşanan refah döneminin getirdiği olanaklar,  gerekse de ulaşım araçlarının gösterdiği  gelişme “Kitle Turizmi” nin hızla diğer turizm çeşitlerinin  önüne geçmesini sağlamıştır.  

1970 li yıllara gelindiğinde ise turizmin  hiç de özendirildiği / anlatıldığı  gibi tertemiz bir sektör olmadığı, tam tersine sosyal ve  çevresel birçok olumsuzluğu da beraberinde getirdiği tartışılmaya başlanmıştır.  

Türkiye ise 1980 lerde turizm konusunda atak yaparak , pazardaki payını büyütmeye başlamıştı.  

Bugün geldiğimiz noktada ve yaşadığımız pandemi sürecinde  kendilerinden çok sonra  girdiğimiz pazardaki  yakın rakiplerimiz İspanya, İtalya ve Yunanistan’dan çok daha fazla bir artış yakalamış olmakla övünüyoruz. Sn. Bakanımızın açıklamalarına göre  bu sene – şu andaki veriler ışığında- İspanya bir önceki yıla göre %10 , Yunanistan %30 artış yakalamışken Türkiye’nin artışı %75’i bulmuş.  

Sn. Bakan, kişi  sayılarındaki artışları gururla anlatırken, artışın ardında yatan fiyat etkisini görmezden gelmekte. Ancak fiyatları  yükseltebilmenin yolunu da TGA şemsiyesi altında “bilge” bir bakış açısı ile anlatmakta:

“Önce ülkeyi tanıtacaksınız, sonra bölgeyi, en son yöreyi!”

Sn. Bakan keşke 40 sene önce bu göreve gelse imiş, bizim mahalle  bile  uluslar arası tanınırlığa sahip  olabilecekmiş diye düşünmeden edemedim.  

40 sene sonra da olsa zararın neresinden dönülse kardır demek lazım.  Amma… sorun şu ki 40 sene  önce turizme yöneldiğimizde turizmin olumsuzluklarını dünya tartışırken  biz bu tartışmaları  kulak arkası yaparak “yürü ya kulum” anlayışı ve “ göç yolda düzelir” mantığı ile kelle hesabı yaparak  bugüne geldik. Peki 40 yıl sonra da olsa  bu olumsuz sonuçları, ki farkında olarak ya da olmayarak çok ciddi olarak yaşıyoruz,   tartışıp, ileriye dönük bu olumsuzlukları önleyecek çalışmalar yapıyor muyuz? Mesela Sn. Bakan TGA’da yemek kitapları bastırırken bir yandan da turizme dönük bir strateji çalışması yapmayı düşünüyor mu? Yoksa 40 yıldır aynı tas, aynı hamam Türk Lokumu ile devam…. mı  diyoruz.