• 28 Nisan 2025 00:09
  • 0
  • 4 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Yankı Odaları

Bu yazıyı dinleyin
Tolga Demirel 28 Nisan 2025 Yankı Odaları

Haber medyasında ve sosyal medyada yankı odası, katılımcıların kapalı bir sistem içinde iletişim kurdukları, tekrarlama yoluyla, önceden var olan inançlarını güçlendiren ve pekiştiren benzer inançlarla karşılaştıkları ve bu inançların çürütülmeden devamının sağlandığı yalıtılmış bir ortam veya ekosistemdir.

TDK ise “Yankı odası - Echo chamber” kavramını; öz olarak kişinin yalnız kendininkine benzer ya da tek tip görüşlerle karşılaştığı, farklı sesleri duymadığı ortamlar olarak tanımlamakta.

Halk arasındaki söylemi ile, “Körler sağırlar birbirini ağırlar” şeklinde de açıklayabiliriz.

Bir okurumuzun, “ Bence yazıları okuyanların çoğu da zaten eleştirenler, ama yazmayanlar... Eleştirilenler ise, okuyorsa da eleştirilere konu olduklarını anlamıyorlar.” sözleri bu gerçeği ne güzel hatırlatıyor.

Ya da aslında sorunlara konu olan kişiler hiiiiç alınmıyorlar üzerlerine...

Turizmde de yankı odaları var. Pek çok dernek, birlik bültenleri, toplantıları, bazen fuar ortamları, hatta otellerdeki departman müdürleri toplantılarının bile çoğu zaman yankı odalarına dönüşmesi söz konusu. 

Motive edici olabilir, bilgiler pekişir, bilinmeyen bazı detaylar tamamlanır ama belki de bu yüzdendir ki pek çözüm odaklı ve yaratıcı olmaz.

Karşı çıkma, alternatif sunma, eleştiri cesareti gösterememe gibi yönleri, bu iletişim zamanlarını sakin, huzurlu ama verimsiz kılabilir.

Tuhaftır ama yankı odasına dönüşmeyen nadir ortamlardan biri apartman-site yönetimi toplantılarıdır. Hiyerarşik bir baskı hissedilmediği için sesler yükselir, farklı fikirler havada uçuşur. Fazla demokratik olduğu için midir nedir, bunların da çoğu zaman kavgalar ve davalık olmalar ile sonuçlandığı görülmüştür.

Bu kadar olmasa da bizlerin de dozu biraz yükseltmesi taraftarıyım. Yoksa, galiba ya anlaşılmıyor ya da hiç duyulmuyor bile, muhatapları tarafından.

Çıkış noktamızı destekleyecek çok büyük bir veri var elimizde: Mevcut durum.

Yatırımcısı, yöneticisi, iş ortakları, çalışanları ile mevcut “mutsuz” durum. Hızla düşen kalite, rekabetin sadece nicelik rakamlarına endekslenmesi, kaybolan liyakat, mesleki küskünlükler.

Tek sorumlu yatırımcı mı? Tabii ki hayır. Yöneticiler tarafından verilen tavizler, bile isteye yapılan yanlışlar, kişisel çıkar ya da şirin gözükme adına sergilenen sanal uzlaşmalar da sorunların tuzu biberi.

Bazı meslektaşlarımız naif yazılarında zaman zaman değiniyor. Mesela, “ Yatırımcı ile profesyonel yönetici arasındaki çatışma”, “Otel yönetimi bir sanattır,” gibi temalarla.

İşaret edilen bu çatışma “Bütçelere yönelik uzun vadeli ve kısa vadeli beklenti farklılığı”, “İşletme maliyetlerine mi yoksa misafir memnuniyeti-marka değeri ve imaj oluşumuna mı öncelik verilmesi gerektiği?” gibi konularla ifade edilmiş.

Doğru, ancak sadece bununla sınırlı değil. Bu çatışmaların temelinde sadece ekonomik farklar değil, kültürel, vizyonel, güven ve saygı sorunları da var maalesef. Profesyonel yönetici hangi mesleki, eğitimsel, kültürel ve vizyonel üstünlüklere  sahip olursa olsun bir diğer tarafın kendini “maaş ödeyen” yani, “yüksek kapitale hakim olan“, yani, bir şekilde “Başarmış!” olan olarak görmesi, “saygı” ve “güven” unsurunu kabullenememesi, başlangıç nasıl olursa olsun her yatırımcının sonuçta “Galiba bize iyi adam değil, dediğimizi yapacak adam lazım.” noktasına gelmesi, bu çatışmanın daha uzun süreler devam edeceğinin göstergesi.

Uzun emekler verilerek hak edilmiş bir sertifika, tesisin tüm eksiklerinin giderilerek tamamlandığı uzun ve yorucu prosedürler ile elde edilmiş bir belgenin gururla sunulduğu bir yönetim kurulu toplantısında, “Kardeşim, geç bunları. Ben parasını verip alıyorum o sertifikaları. Siz maliyetlere bakın.” tepkisini almayan kaç yönetici vardır?

Her ne kadar, “Sayın Başkan, burada bu sertifika sadece araç. Aslolan bunu haketmek için tesiste yapılan geliştirmeler, kalite ve güvenlik unsurları, hizmet kalitesinde iyileştirmeler ve sürdürülebilir olmak. Yoksa ülkemizde bedeli ödenerek vatandaşlık dahil hemen her şeyin satın alınabildiğinin biz de bilincindeyiz.” diye kendimizi ifade etmeye çalışsak ta, toplantı gündemi değişmiştir bile.

Turizm Bakanlığı demeçlerini andıran paylaşımlar, copy-paste yapılmış istatistiki bilgilendirmeler güzel tabii de, gerçekte yaşanılanları pek yansıtamıyor.

Bir meslektaşıma, “Meslekte yaşadığın tüm tecrübeleri, absürt durumları, ilginç ve bilgilendirici anılarını bir kitapta toplasan,” dediğimde, “Aslında bir dönem düşündüm, ama sonra vazgeçtim. Çünkü gerçekte yaşanılanlara kimse inanmaz. Yazar ne çok uydurmuş derler.” demişti.

Tabi ki mesleğimizin Hipokrat yeminine benzer bir etik ve mahrem özelliği var. Ama yaşanılan tüm yanlışları, sektörü bugünlere taşıyan olumsuzlukları kişiselleştirmeden anlatmak mümkün ve belki o zaman bu yankı odaları yerini, yansımasını ilgililere tuttuğumuz ayna odalarına bırakır.

 

Yorumlar

  • Lütfen Bekleyin.

Yorum Yaz