• 17 Şubat 2024 16:35
  • 0
  • 4 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

İstanbul: The Capital of the Middle East

Bu yazıyı dinleyin
Yavuz Ataç 17 Şubat 2024 İstanbul: The Capital of the Middle East

Hemingway, Dünya’nın Başkenti (The Capital of the World) öyküsünün giriş cümlesinde “Madrid Paco adında delikanlılarla dolu: Bu Francisco isminin kısaltması..” diye başlıyor. Ardından Paco

ismiyle ilgili bir Madrid fıkrası anlatıyor.

Ernest Hemingway’in çırağı bile olamayacağımı biliyorum.

Buna rağmen sizlere dünya başkenti olmak isterken artık Ortadoğu’nun başkentine dönüşmüş İstanbul’da karşıma çıkan Selo’yu anlatmakla başlamak istiyorum.

Farkı ise hikaye değil gerçek!

Yok sizin düşündüğünüz Selo değil. Çünkü o hala Edirne Cezaevi ‘nde. Bu arkadaş namı diğer İbansız Selo.

Gündüz ne yapıyor bilmiyorum ama hava kararınca Yusuf ile Cihangir’in kafe ve restoranları önünde dileniyor.

12 yaşında var yok. Taksim’den, Beyoğlu’ndan Galata’ya inen merdivenlerin bir köşesinde yaşıyor olmalı. Yüzünü yıkamış ama boynunun bir kısmı kapkara, is izi. Belli ki uyurken, ısınmak

için karton veya gazete kâğıdı yakmış.

Eskiler bilir bir zamanlar “Köprü altı çocukları” vardı. Şimdi ise “Merdiven köşesi çocukları”.

Zaten İstanbul’un artık eskisi gibi olmadığı hemen anlaşılıyor. Çünkü insanların birçoğu bu çocukları görüyor ama görmezden geliyor. Uygar kayıtsızlık bu olmalı!

Gerçi, İstanbul’a karşı uygar kayıtsızlık yok mu diyeceksiniz? …

İbansız Selo lakabına gelince.

Dilenen çocuklara para vermeyin. Çünkü o para çocuklara değil, onları sömürenlerin cebine giriyor diyen bir şahsiyet;

“Üzerimde hiç para yok. IBAN’nın varsa gönderirim” diye söyleyince.

Kendisinden birkaç yaş büyük Yusuf telefonu cebinden çıkarıp, “Selo’nun IBAN’ı yok. Ben IBAN’ımı göndereyim” diye söylemiş.

Elbette, Yusuf’un hesabına para gelmemiş ama o günden sonra Selo’nun lakabı “İbansız Selo” kalmış.

Yusuf bu hikayeyi anlatınca Selo’nun sevimli yüzü birden ciddileşti.

Yusuf’a bakarak. “Neyin var, ne üflüyor, niye anlatıyorsun?” dedi. Kendi çapında filozof olan Yusuf ise “Neyi üflüyorum?” diye karşılık verdi.

Yazımın başlığının detaylarına girmeyeceğim. Çünkü nereden, nasıl başlayacağımı bilmiyorum, dahası “üflemek” istemiyorum. Uygar kayıtsızlık diyerek geçelim!

Pekala hiç mi güzel haber yok?

Avrupa’nın önde gelen bir seyahat acentesi misafirleri için hazırladığım “Culinair İstanbul” programının çalışması için 10 gün çocukluğumun, gençliğimin geçtiğini Hasköy’de, Beyoğlu’nda,

Çukurcuma’da bulundum. Fırsat bu fırsat diyerek dost, arkadaşlarla hasret giderdik.

Aynı döneme rastladığı için EMITT Turizm ve Seyahat Fuarını dolaştım ama tur operatörlerine, turizm acentelerine, otellere ve şirketlere ayrılan salonların amacını çözemedim. Ancak oturup

kahve içtiğim Fethiye standını çok beğendim.

Şöyle bir önerim olacak. Nisan-Mayıs veya Eylül-Ekim aylarında Yenikapı’daki etkinlik alanında bölgelerimizin, şehirlerimizin, yörelerimizin lezzet ve kültürünü tanıtmak için farklı aktiviteler

düzenlensin. İnanın Türk turizmine çok daha fazla katkı sağlar.

EMITT Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı katılacak olan tur operatörleri, turizm acenteleri, otel ve şirketler içinse ayrı bi çadır kurulur olur biter...

Culinair İstanbul programı için araştırmada bulunduğum mekanları ise son dört gün İstanbul’a ziyaret için gelen eşim ve oğlum ile dolaştım.

Tarihi Bomonti Bira Fabrikası, Ara Güler Müzesi gerçekten etkileyici. İstanbul Modern Müzesine ise hayran kaldık.

İstanbul’da kendi restoranlarında Türk mutfağını başarıyla temsil eden dünyaca ünlü Türk şeflerinin menülerini tadınca, gurur duymadım desem yalan olur.

Osmanlı Saray Mutfağı, Modern Türk Mutfağı, Yeni Anadolu Mutfağını anlayabilmek, anlatabilmek elbette geleneksel mutfağımıza sahip çıkan Türk şeflerle mümkün.

Bu restoranların ve şeflerin sayesinde uluslararası piyasalarda tanınmayan Türk şaraplarının önemli bir eşiği aştığı biliniyor.

Mekân isimleri vermek istemiyorum ama yazımın sonunu Hemingway ve TURK ile bitirmek istiyorum.

Pera Palas, Orient Bar’dan sonra Ernest Bar’a fotoğraf çekmek için tesadüfen girmiştim.

Girişte karşılaşmış olduğum Bar Master Fatih Akerdem ile öğrencilik yıllarımda Frankfurt’ta tanışmıştım. Eğer yanlış hatırlamıyorsam o zamanlar “Organik Kokteyller” ile ünlüydü. Kendisinin yaratmış olduğu “Chiller Kokteyli” ise en popüler olanlardan biriydi.

On dakika otuz sekiz saniye değil ama beş dakika muhabbet sonrası. Nobel Edebiyat ödülü alan yazar Ernest Hemingway sayesinde tüm dünyaca tanınmış. Küba’nın Havana şehrinde, El Floridita Bar’ında sunulan ‘Hemingway Daiquiri’ ile La Bodeguita del Medio Bar’ında sunulan ‘Mojito’yu tattım.

Kokteyl uzmanı değil sadece içiciyim. Ama şunu söyleyebilirim. Bu kokteylleri ha Havana’nın barlarında içtiniz ha İstanbul’un Ernest Bar’ında.

Adaşı diğer Fatih’e gelince: Orkinos, çupra, taze turp, salata suyu, incir yaprağı tadım menüsünü ertesi gün yapmak için çok uğraştım.

Oğlum ise “Baba, sadece salata suyunun tadını tutturabildin” dedi.