• 26 Eylül 2025 13:53
  • 0
  • 4 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

Glamping

Bu yazıyı dinleyin
Yavuz Ataç 26 Eylül 2025 Glamping

Türkiye’nin turizmdeki tanıtım yüzlerinden biri olan Ölüdeniz'in Belcekız plajına 20 metre mesafede bir konum.

"Tebrik ederim," dedim. Bu büyük bir başarı, müthiş, efsanevi, fenomenal.

Bir ayağında siyah, diğerinde mavi terlik giyerek farkındalık yaratmaya çalışan karakter, kuşku dolu gözlerle bakarak "Doğru mu söylüyorsunuz?" dedi.

Kesinlikle. Yemin ederim...

Eserin mimari üslup ve stilini çözemedim; ancak René Magritte'in büyüleyici tablosu, The Therapist'i çağrıştırdığı için 'gerçeküstü' diyebiliriz.

Yalnız, 'Glamorous camping' kavramını bu şekilde uygulaması yanlış bir çeviriden mi, yoksa kavram kargaşasından mı kaynaklandı bilmiyorum.

Çalıların arasında oturan, içkiden yüzü kıpkırmızı olmuş "Fıçı" lakaplı kısa boylu arkadaşı ise ciddi bir tavır takınarak, “Martaval yapma, başımız ağrımasın,” dedi.

İçiniz rahat etsin, bizde nağme yapan çok olur. Bu durumlarda hiç kimsenin hiçbir şeyden haberi olmaz.

"Glamorous" (göz alıcı, büyüleyici) ve "camping" (kamp) kelimelerinin birleşiminden oluşan glamping, turistlere lüks bir otelin konforunu yaşatarak açık hava deneyimi sunan, üst düzey bir konaklama biçimi olarak tanımlanmıştır. (Boscoboinik & Bourquard, 2011).

Glamping, aslında bize oldukça yakın bir kavram.

Osmanlı çadırları, savaş alanlarından saray bahçelerine kadar taşınabilir yapılardı. Otağ-ı Hümâyun, padişahın seferdeki sarayıydı; içinde mutfak ve banyo gibi alanlar bulunur, yüksek kumaş duvarlarla çevrilerek mahremiyet sağlanırdı.

1920'lerde Afrika safarisi, zengin Amerikalılar ve İngilizler arasında "yapılması gereken bir deneyim" haline geldi. Ancak bu gezginler, macera arayanlar bile, konfordan ödün vermek istemiyordu. Sonradan Tayland kıyılarında popülerleşti. COVID salgını sonrası ise turizm sektörü, glamping'e yeniden ilgi göstermeye başladı. Ülkemizde ise tatil seçenekleri arasında yer alan en yeni konseptlerden biri olmasının nedeni de budur.

Kültür ve Turizm Bakanlığımızca hazırlanan 'Lüks Çadır Tesisleri Nitelikler Yönetmeliği', 23.09.2022 tarih ve 31962 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Doğa ile iç içe lüks konaklama genelgesi ise 18.01.2023 tarihinde yayımlanmıştır.

Şimdi, az önce sözünü ettiğim 'gerçeküstü' modele değinmek istiyorum.

Açık konuşalım, öyle yazıldığı ve çizildiği gibi değil; farklı, yani biraz daha değişik.

Gerçeküstücü sanat, aklın sınırlarını aşmak için hayal gücünün kapılarını sonuna dek aralar. Oyunlar, teknikler ve rastlantılarla beslenen bu anlayış, bilincin baskısını hafifletip bilinçdışının özgürce konuşmasına alan tanır. Gerçeküstücülüğün kalbi, işte bu derin ve sezgisel yaratımda atar.

İlk ihtiyacınız, 80’ler ve 90’ların ikonik modelleri olan, Şahin ya da Doğan. Paslanmış, çürümüş, "Ben hurdayım" diye bağırması tercih sebebidir.

Elinizde böyle bir şey yoksa, uzun süredir çürümeye terk edilmiş, herhangi bir araç da olur ancak adını andığım modeller bu iş için daha özgün ve nostaljiktir.

Yalnız çalışmayan aracı bulunduğu yerden alıp getirmek için birçekiciye ihtiyacınız olacak. Bu da maalesef ekstra masraf demek… yani daha az bira. Her şeyin bedeli var.

Gelelim aracın üstünü örtme meselesine. Bu arkadaşın üstüne güneş, yağmur, yaprak, kuş pisliği ne varsa yağıyor. Buna da bir çözüm gerek. Elinizde çadır, branda, muşamba varsa süper. Yoksa panik yok!

Şöyle bir tavsiyem olacak. Eğer konu komşuda bulamazsanız. Çöp konteynerleri ve yol kenarları potansiyel birer değer deposudur. Eski perde, battaniye, masa örtüsü, plastik örtü, hatta devasa bir karton parçası bile iş görür.

Malzemeyi buldunuz, arabayı örttünüz. Ama işimiz bitmedi. Rüzgâr diye bir gerçek var. Bütün emeğiniz bir esintide uçup gitmesini istemezsiniz. O yüzden üzerine bir miktar parke taşı ya da benzeri “ben buradayım” diyen taşlardan yerleştirmeniz şart.

Bunların yanı sıra, arabanın içinde veya yanında uyumak için yatak, yorgan, nevresim, çarşaf, battaniye ve yastık almayı unutmayın. İlaveten tarzınızı yansıtan katlanır masa ve sandalyeler. Sırt çantası, su bidonları, damacanalar ve plastik su şişeleri…

Çünkü bir ayağında siyah, diğerinde mavi terlik giymiş, o karakter aynen bu şekilde uygulamış.

Görünüşe göre okumuş, yaşamış birisi; çünkü "Ağaçlardan dökülen yaprakları ayırıp kirpi yuvası yapıyorum." diyor.

Gerisini artık hayal gücünüze bırakıyorum, siz tamamlayın.

Yolunu güneşe bakarak belirleyen bir toplum olduğumuz için mutlaka çok daha ilgi çekici bir tasarım yaratabilirsiniz.

Deniz kenarında yürürken, çalıların arasında oturan, içkiden yüzü kıpkırmızı olmuş, "Fıçı" lakaplı muhteremi gördüm. Fıçı, Belcekız Plajı'nda, yüzüstü kumun üzerine uzanıp, uyuyordu.

Orhan Veli’nin "Bedava" şiiri geldi aklıma!

Görseller

Yorumlar

  • Lütfen Bekleyin.

Yorum Yaz