Sıradan Bir Meslek Değil, Bir Gönül İşi: Milli Park Koruculuğu
Yaklaşık 20 yıl önce Avusturya’daki Hohe Tauern Milli Parkı’nı üniversiteden bir grup öğrenci ile bir araştırma gezisi kapsamında ziyaret etmiştik. Sabah gözlerimizi aralar aralamaz karşılaştığımız muhteşem bir doğa manzarası ve tertemiz havası ile yaşamanın ve nefes almanın ne kadar keyifli olduğunu deneyimleme fırsatı yakalamıştık.
Buradaki diğer deneyimim, bizi bir milli park korucusunun karşılaması ve anlatım yapması olmuştu. Korucu, yöresel kıyafetleri içerisinde şive ile konuşan orta yaşta bir adamdı. Gruptaki tek Türk’tüm, ama benimle birlikte diğer Alman öğrenciler de korucunun konuşmasına adapte olmak için biraz zamana ihtiyaç duymuşlardı. Birkaç dakika geçince korucunun konuşmasını anlamaya başlamıştık. O coğrafyayı yaşayan kişi, bize de bu hissi yaşatan, harika bir sunum deneyimletmişti…
Bir söz vardı… “İnsanlar onlar için yaptıklarınızı ve onlara söylediklerinizi unutabilirler; ancak onlara hissettirdiklerinizi asla unutamazlar!” Evet, o müthiş doğa deneyimi ve özgün sunum da öyle bir şeydi, geriye baktığımda…
O dönemde çekmiş olduğum fotoğraflardan oluşan albümleri karıştırırken, kendimi Hohe Tauern Milli Parkı’nın web sayfasında gezinirken buldum ve “Hohe Tauern Milli Parkı'nda korucu olmak sıradan bir meslek değildir. Bu bir gönül işidir” cümlelerini okuyunca bize 20 sene önce sunum yapan o korucunun yaptığı işte vücut bulmuş olduğu aklıma geldi.
Milli parkın web sayfasındaki açıklamalar şöyle devam ediyordu:
“Hiç kimse milli parkı onlar kadar iyi bilmiyor: Korucularımızla korunan alanı en güzel yönleriyle yaşayacaksınız.Milli park korucuları da ihtiyaçlarınıza göre düzenlenmiş bireysel turlara liderlik etmekten mutluluk duyar. Kendinize bireysel olarak liderlik edecek bir korucu seçin. İster yaban hayatı gözlemleme ile bir gün doğumu turu, ister Karintiya, Salzburg veya Doğu Tirol'deki jeolojik ya da botanik özellikleri içeren bir yürüyüş için. Bir korucu ile bireysel bir tur yapmak, harika bir hediyedir. Temanızı ve tarihi siz seçin - geriye kalan her şeyi ziyaretçi hizmetleri sizin için düzenler!”
İşin sırrı; milli parkları belki de o yerin havasını solumuş, suyunu içmiş, toprağıyla yoğrulmuş birinin gözüyle deneyimlemek, diye düşündüm sesli olarak…
2015 yılında DAYKO Vakfı’nın Trakya Kalkınma Ajansı desteğiyle gerçekleştirdiği bir proje kapsamında, ‘İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı için Alan Kılavuzluğu’ kursunda çok kıymetli bir meslektaşım ile birlikte 88 saatlik Kırsal Turizm Etkinlikleri dersleri vermiştik. Katılımcıların heyecanları, aslında Hohe Tauern’deki korucunun yaklaşımından pek de farklı değildi. Longozlardaki ağaçları dahi tek tek tanıyacak kadar seven ve bilenler vardı katılımcılar arasında… Kurs bittikten aylar sonra özel olarak gerçekleştirilen günübirlik bir turda bunu deneyimlemek gerçekten çok keyifli ve verimli olmuştu.
Turizmin giderek deneyim odaklı yaşanmasından ötürü, Hohe Tauern’e uyarlayacak olursak; hiç kimse Longozları alan kılavuzları kadar iyi bilemez, belki de… Yine sesli düşündüm…