Gel gel sarışınım gel
Fener iskelesinin üç yüz metre falan ilerisinde bulunan bir Rum meyhanesinde, bir şişe rakının başına çöküp oturmuşlar.
Masaya gelen son kişi Antalya’dan döndüğünü söyleyip, iş birliği yapmış olduğu bir otelcinin, “Yahu son iki yıldır Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa’dan gelenlerin büyük çoğunluğu gurbetçi ve Arap kökenliler (Faslı, Surinamlı ve Cezayirlileri kastediyor). Artık Avrupa’dan eskiden olduğu gibi sarışın turistlerin gelmesini bekliyoruz..” diye konuştuğunu söylüyor.
Bunun üzerine karşısındaki kişi “Lan turisti buldular da sarışınını mı arıyorlar?” dedi.
Tam olarak bu kelimeleri söylemedi ama muadili ancak bu şekilde olabilir. Aksi takdirde Friedrich Nietzsche’nin felsefesiyle oluşan duruma yeni değerler katarak açıklamak gerekir. Yani iş bittikten sonra denize karşı sigara içmeye benzemiyor. Öylesine hassas bir durum..
Göbeğini öne doğru iten üçüncü kişi ise bacaklarını çapraz yapıp, sağ elini de sol kalçasını üstüne koyarak, “Abi, heriflerin dünyadan haberleri yok. Ne acayip iş” dedi.
Masalarımız birkaç metre mesafedeydi.
“Sen öyle zannet” dedim. Türkiye’nin otelcileri son 30 yıldır feleğin çemberinden geçmiş kişiler. Birçoğunun endişesi Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesi yani Ekaterina ile Veronika’nın gelmemesi.
Gel gel sarışınım gel durumuna gelince;
Almanya’da bulaşıcı hastalıklar alanında çalışmalar yürüten Robert Koch Enstitüsünün hükümete sunmuş olduğu en son raporunda İspanya, Yunanistan ve Portekiz dahil olmak üzere 20’den fazla ülke ve tatil destinasyonunu 'yüksek riskli' bölge statüsünden çıkartmış olmasına rağmen Türkiye ile ilgili kararını değişmedi.
Yani Almanya’da Türkiye resmî olarak hala 'yüksek riskli ülke' statüsünde sayılıyor.
Avrupa Birliği içinde Türkiye’ye en fazla turist gönderen ikinci ülke pozisyonda olan Hollanda ise ülkemize yönelik ‘ayrımcı seyahat kısıtlaması’ uygulamaları konusunda özelikle son yıllarda sürekli ilk sırada yer almaktadır.
Şimdi neden Fransa değil de Almanya ve Hollanda diye soracaksınız ama bilmiyorum?..
Aslında bu soruyu, “Almanya’dan Türkiye’ye iyi haber” veya “Müjde, Hollanda korona virüs kısıtlamalarını kaldırdı” şeklinde başlık atan vatandaşlara sormak gerekiyor.
Mutluluk haberleri konusunda bilgi, görüş ve beceri sahibi olan bu kişiler. Üç aşı olanları bırakın, on beş BioNTech-Pfizer aşısı veya iyileşme belgesi olan kişilerden bile, Türkiye’de dönüşte negatif PCR testi istendiğini bilmiyor olabilir mi?
Muhteşem medyamız mevzunun içinde sadece bir figüran.
Konunun başrol oyuncuları mı? Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) ve Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED).
Acaba bu kurumların yetkilileri uçuş veya check- in esnasında talep edilen negatif PCR testinin tatil planlamasında önemli bir rol oynadığını bilmiyor olabilirler mi?
Şöyle bir örnek vereyim. Hollanda’dan eşiniz ve çocuklarınızla Türkiye’ye tatile geldiğinizi düşünün. Dönüş esnasında PCR testiniz pozitif çıktı. Çünkü Omicron virüsü belirtileri daha hafif olmasına rağmen diğer varyantlara göre çok daha hızlı bulaşıyor.
Bu durumda PCR testi negatife dönüşene kadar ‘belki de’ birkaç hafta Türkiye’de kalmanız gerekecek. Eğer çocuklarınızdan birisi pozitif ise siz veya eşinizin de kalması olası.
Akdeniz çanağındaki en önemli rakiplerimiz olan İspanya, Yunanistan, Portekiz veya Avrupa Birliğine üye diğer ülkeleri ziyaret ederseniz benzer bir problem yok. Çünkü bu uygulamaların hepsi kaldırılmış.
Şimdi tatil planınızı yapabilirsiniz.
Acaba her şeyi göze alıp tatil için Türkiye’yi seçen, sizce kaç kişi olur?..
Kimseden ses çıkmadığına göre anlaşılan Almanya ve Hollanda yetkilileriyle bu konuları bizim görüşüp, çözmemiz bekleniyor.
Pekâlâ, üç arkadaş ne iş mi yapıyor?
Sormadım bile, belli ki bu sorunlarla uğraşacak vakitleri yok. Ama işlerinin çok zor olduğunu söylemeliyim. Çünkü 2032 yılında 150 milyon turist geleceğini 200 milyar da gelir olacağını söylüyorlar..